M.Ö. 9600 – Paleolitik Dönem
Ağustos 14, 2024Kalkolitik M.Ö. 5800-3200 yıllarına denk gelen Tunç Dönemi insanoğlunun teknik olarak gelişme gösterdiği ve genelde ekonomik ve teknik gelişmelerin olduğu, köylü dönemi arkada bırakıp kentleşmeye geçilen dönemin adıdır. Harapa ve Halaf döneminin bir diğer zamanıdır. Bu coğrafyada, genelde teknik olarak sanatkarlık, hemşirelik, inanç ekonomisinin gelişmeler gösterdiğini söyleyebiliriz. Ekonomide gelişme gösteren toplumların dışarıdan ihracat ve ithalat yaptıkları döneme denk gelen bir dönem olarak tanımlayabiliriz. Tam da, güneydeki Sümerleri örnek vererek bu tanımlamayı yapabiliriz.
Neolitik Dönem’de bazı yenilikler olunca bu haliyle bir yenilenme dönemine girildiğini göstermektedir. Kalkolitik Dönem’de mimariden başlayarak, Neolitik Dönem’e göre daha farklı olduğu gözlenmektedir. Kalkolitik Dönem’de insanların ekonomileri gittikçe iyileşmiş, evler daha büyük ve modern şekiller almaya başlamıştır. Bu dönemde her şeyi çok iyi yapan sanatkarlar türemiştir. Bu insanlar yaptıkları sanat karşılığında da, evlerini geçindirmişlerdir. İnsanlar Neolitik Dönem’deki köy yerleşkelerinden şehirleşmeye doğru ilerleme göstermişlerdir. Ticarrette genelikle güven unsuru ortaya çıkınca bu insanlar güvencelerinin teminatı olarak kendilerine baskı mühürler geliştirmiş ve unvanlarını bu baskı mühürleriyle pekiştirmişlerdir. Mevcut insan sayısı çoğalmış, bunun neticesinde de zaruretten değişik şekillerde sanatlar ortaya çıkmıştır.
Aslında bunların hepsi yerleşik düzene geçmenin sonucu olarak, insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya çıkan mesleklerdir. İnsanlar Paleolitik Dönem’deki gibi çıplak dolaşamayacaklarına göre, giyinmeleri gerekmektedir. Bunun için de kılık kıyafet üretme, dokumacılık ve ayakkabıcılık meslekleri ortaya çıkmaktadır. Ayrıca insanlar evlerini kendi istedikleri gibi yaptırmaya yönelmiş, böylece bu alanda ustaların ortaya çıkışını hızlandırmıştır. Bu istekleri karşılamak için sanatkarlar ortaya çıkmış, onlar da esnaf ve tacirlerin çoğalmasına sebep olmuştur. Bu dönemde insanlar yenilikler yaparak hayata önem ve yaşama hevesini çoğaltmakmışlar, birer geçim yolu elde etmek için uğraşmışlardır.
Zaruri ihtiyaçtan kendilerine göre fazlası olan lüks evler ve takılara sahip olmak için dışarıdan getirilen takı ve süs eşyaları değişikliklerine gitmişlerdir. Bu boşluğu kapatmak için de bu dönemde tacir ve dışarıdan mal alım satımları, ölü gömme geleneklerinde göze çarpmaktadır. Ancak başından beri var olan bir şey daha mevcuttur. Bu da dindir. Din, insanoğlunun varlığıyla ortaya çıkan ve insanın kafasında oluşan korkularının üstesinden gelmek için kendine sordukları soruların cevaplarını bulmak ihtiyacıyla cevabın ta kendisidir. Din insanın umarı ve kurtuluş çaresidir. Hak etmediğine inandığı ve aciz kaldığı konularda, çaresizliğine cevabın ismidir din. Din, adalettir.
Bu yüzden de insanoğlu dini var oluşundan bu yana hep kafasında olduğu gibi tasvir etmiştir. Bu ilk zamanlarda bir boğa, bir koyun bazen de değişik bir hayvan olarak karşımıza çıkmış, bazen de bir kadın bir erkek veya bir tasvir edilen obje olarak. Bazen insan şeklinde, bazen de hayvan olarak anlatılmaya başlanmıştır.
Böylece bu dönemde insanların sınıflara ayrıldıkları göze çarpmaktadır. Zengin ve dindar olan yöneten ile komutanlar, köleler olmak üzere. Bunları da yine ölü gömme geleneklerinden insanların sınıflara ayrıldıklarını, bulunan obje ve mezarların şekillerinden anlamaktayız. Öyle ki bu mezarlar gömülen insanların statülerine göre şekillenmektedir. Bulgular da bunu göstermektedir.
Tacirlerin mühür taşıdıkları, bu mühürlerin yapılan ticaretlerinde çok büyük önem arz ettikleri bilinmektedir. Örnek verecek olursak, herhangi bir depolanmış malın üzerindeki mühür kırık veya eksik olursa o mal alınmazdı. Aynı dönemde hemşerilik kayırıcılığı da ortaya çıkmıştır.
Tarım:
İnsanlar tarımı bu bölgede halen binlerce yıl öncesi gibi yapmaktadırlar. Bu da geçmişle aralarındaki bağın kopmadığını göstermektedir. Her köyün girişinde seri bender dedikleri (köyün merası) anlamına gelen bir alan bulunmaktadır. Topraklara ekilen ekin çeşitleri belli bir uğraş
sonucunda hiç de kolay olmayan yollardan olmaktadır. Mesela, her yerde her ekin çeşidi ekilmez, toprağın verimine göre yer seçimi yapıldıktan sonra ekim için tarla önce çift denilen iki hayvanın arasında saban denilen bir aletle yerler sürülürdü. Daha sonra da sürülen yerlere tohum serpilirdi. Başaklarının oluşması için yağmur ve mevsimin iyi gidişi sonucu ekim ayı gelince buğdayın biçimi başlardı. Genelde bu elle, insanların pale dedikleri orakla yapılan bir biçme şeklidir. Ancak Neolitik Dönem’de de biçme işlemleri için çakmak taşıyla kemikten oluşan orak biçimli obsidyenden yapılan araça biçilir ve köy merasına yani seribender denilen yere taşındıktan sonra da, saplar tanelerden ayrıldıktan sonra kümelenen buğday vs. üzerinde kalm dedikleri bir lata şeklinde olan altı çakmak taşlarıyla sıralı kesici aleti iki öküz veya atlarla döndürülerek, tanelerin buğdaydan ayrılışını tamamlayıncaya kadar bu işlem tekrarlanırdı. Daha sonra da sırasıyla diğer işlemler yapılırdı.
Tahılı Samandan arındırma, Havalandırma.
Buğdayın depolanması işlemi de köyün merasında evlere yakın bir yerde, yere yuvarlak çukurlar kazılarak yapılan işlemdir. Ancak depolanmadan önce kenelerden korunmak için, önce açılan yerler çamurlarla sıvanır, daha sonra samanlarla çamurların üzerleri kapandıktan sonra mahsul yerleştirilir ve dikenleri kenelerin aşamaması için tekrar bir korumaya gidilirdi. Herhangi bir haşereden korunmak amacıyla, daha sonra işlenmek için ihtiyaç olan çoklukta çıkartılır ve kullanım öncesinde kaynatılırdı.
Neolitik düzende pişmiş topraktan yapılı çanak çömleklerde, benim çocukluğumda ise bakır kazanlarda kaynatılırdı. Bu işlemden sonra da güneşte kurutulurdu. Bu buğday, einkorn ve emmer buğdayı olduğu için çok sert olması nedeniyle köyün gençleri tarafından soku denilen tokmaklarla nemlendirilerek dövme işlemine geçilirdi.
Soku: Buğday dövme,
Soku dedikleri buğdayın tokmaklarla dövüldüğü yerdir. Ancak bunun bir geleneği vardır. Aslında köyün gençleri pek te bu dövme işinde istekli sayılmazlar. Çünkü köyün tümünün bu gençlerin elinden geçtiği bilinmektedir. Bu yüzden genelde köyün yaşlıları isteksiz olan gençleri kızdırmak için genç güzel olan kızların ortaya çıkmasıyla ortalık heycan ve kızıştırıcı bir oyun kurulur. Gençeler isteksiz çalışmaları üzere; köyün veya o evin genç kızı tarafından kırıcı bir şekilde çekil kenara bu iş böyle yapılmaz diyerek gencin elinden tokmağı alınca kıyametler kopar. O elinden tokmak alınan genç tokmağını tekrar ele almak için kızdan yarışır bir şekilde tokmağına sahip çıkara ve adeta transa girmiş gibi kendini kayıp edercesine dömveye şarkılar söylemeye başlar daha daha yok Mu. Deh yome deh deh Yome. Ve böylece kızgın gençler sayesinde o günün işlevleri çok çalışkan bir gayretle son bulur.
Ağırlık Birimi Ebladan İdlib:
Ağırlık Birimi Ebladan İdlib:
İdlib Ebladan Agırlık birimi:
Ağırlık birimi olan Ebladan İdlib diye bilinen hematit olarak adlandırılan siyah taştan M.Ö. 1600-1800 yıllarında 8,24 gr. ve 4,84 gr. olarak büyük ve küçük ebatlarda kullanıldığı bilinmektedir.
Kolleksiyonumda bulunan ve değişik zamanlara ait olduğunu bildiğim baskı mühürlerimi de tanıtmak isterim. Her ne kadar aynı zaman ve özelliklere sahip olmasalar da, aynı coğrafyada değişik zamanlarda değişik özellikleri olan bu mühürlerin belli bir önem arz ettikleri ve kullanıldıkları bir gerçektir.
Baskı Mühürleri:
Çeşitli zamanlara ait mühürler.
Kırmızı granit üzerine kazılı boynuzlu ve göz kısmı delik belirgin olan, ceylan, boynuzları ve kulakları belirgin olan bir hayvan. Ortadan delik bir baskı mührü.
Taş Baskı Mührü Boynuzlu Ceylan Figürü:
Sasani Geyik baskı Mührü:
Obje: Hayvanları tasvir eden Sasani damgası Detay: Taş baskı mührü boynuzlu ceylan figürü. Materyal: Hematit.
Ölçü: Çap: 12 mm. Yükseklik: 7 mm., kuşgözü 2 mm.
Hakkında: Bir katedral şeklindeki Sasani damgası, yarım küre gövde. Düz bir tarafa baskı yüzeyi, Aynı zamanda dar bir delik var. Damga boynuzlu vahşi bir hayvanı göstermektedir. Damga baskısı dahil. Sasani’den M.S. 220 yılında Partlara karşı fetihlerinin peşindeydi. Orta doğudaki eğemen güç ve M.S. 642’deki Arap fethine kadar da öyle kaldı. Ya da siyasi olarak büyük Kral lll. Yezdigirt’in ölümüne kadar. M.S. 651’de bu ikinci Pers İmparatorluğu, şu anda İran ve Irak’ın büyük bir kısımını kapsadı ve Orta Doğu’da kültürel ve ekonomik etkisini genişletti. Sasanilerin dini, Zerdüştt’ün öğretisine dayanan Zerdüşttlüktü. Bu kültür bugün hâlâ çeşitli şekillerde korunmuş eserlerde, özellikle de sikkelerde ve mühürlerde bulunabilir. Sasani damga mühürleri genellikle elipsodal bir şekle ve kullanılan parıldayan taşlarla etkili bir şekilde vurgulanan kazıma bezemeye sahipti. Mührün tipik büyük gözü, onu mücevher zincirlerine veya basit kurdelelere takmayı mümkün kılmıştır.
Bugün hâlâ bulunan çok sayıda mühür, bir zamanlar birçok insanın bu mühürlere sahip olduğunu göstermektedir. Bazı müzelerde (Berlin, BM) ve özel ellerde (Anayian) önemli. Sasani mühürlerinin kesin tarihlenmesi ve yazılması konusunda yapılan araştırmalarda anlaşmazlık var. Bu alanda da belirli belirsizlikler olduğundan, bu döneme ait madeni paralar yalnızca sınırlı ölçüde karşılaştırma için uygundur. Kazı buluntuları, bir tipolaji oluşturmaya yetecek kadar çok değil. Mührün tipik resimsel temsili İslam kültürüne uymadığından mühür kesme sanatı Arap fethinden sonra hızla ortadan kayboldu ve Sasani kültürü unutuldu.
Tarih: M.S. 224- M.S. 651
Bulunduğu Yer: Tirtriş Höyük
Durum: Mükemmel durumda. Parlak, kaygan ve düz patinalı.
Hakkında: Bir katedral şeklindeki Sasani damgası. Yarım küre gövde. Aynı zamanda dar bir delik var. Damga boynuzlu vahşi bir hayvanı göstermektedir. Damga baskısı dahil.
Kimlik: Bkz. Habib Anavian Koleksiyonu.
Bilgileri: (Benzeri) Form için bkz. Moller, Ancient Near Eastern Seals in a Danish, Collection, No. 116.
Geçerlilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Beyaz Mermer Üzerinde Roma Janu
Janus Samaş Tanrısı Roma:
Detay: Beyaz mermer üzerinde çift başlı bir obje.
Obje: Beyaz mermer üzerine oyulma şekliyle bir insan baskı arka ve ön tarafına bakan bir obje.
Hakkında: Janus, savaş zamanında arka ve ön kapıların açık olduğu anlamına gelen ve Romalıların tek inandıkları tanrılarından savaş arkayı ve önü gören mitosu; Tanrı Janus. Beyaz mermer üzerinde kazılı olan baskı mührü olarak kullanılır. Bu mührün bu yerde olmasının sebebi, ticaret yolu olan bir coğrafyada, Romalılar da gelmiş yaşamışlardır. Bu da bunun bir ispatıdır. Janus bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısıdır
. Janus, bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısıdır. Bu tanrının resmine Roma paralarında rastlanır. Janus'a ait olan bu resimde yüzlerden biri kentten içeri girenlere, öteki ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kent güvenlik içinde yaşamasını sürdürür.
Materyal: Beyaz mermer. Ölçü: Çapı: 3 cm. 30,92 gr. Arkası: Oval ve kaygan.
Tarihi: M.Ö. 200-300.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya
Durumu: Resimdeki gibi.
Referans: Roma ve Janus hakkında yazı ve kaynaklar.
Literatür: Arkeoloji Atlası.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Harapa Dönemi’nde Bir Tacir Baskı Mührü.
Harapa dönemi Baskı Mührü:
Detay:
Pişmiş topraktan bir sakallı baş tasviri, ortadan delik altında mühür.
Obje: Pişmiş topraktan sakallı bir tacirin boynuna astığı
mührü. baskı
Materyal: Pişmiş toprak.
rkası: Ön gibi.
Ölçü: En: 2,2 cm. Yükseklik: 4,cm. Ağırlık:17,91 gr.
Hakkında: M.Ö. 6.000 yıllarında boyunlarında taşımak için ortasından delik ve alt tarafında unvanını temsil eden bir baskı mührü. Kuzey Mezopotamya Harapa kültüründe insanların ticaret yaptıkları dönemlerde kendi unvanlarını ve güvenlerini ispatlamak için taşımış oldukları bir baskı mühür. Ortasından bir delikle boyna takılan ve bir güven unsuru olarak yapılan ticarette kullanılan kişilerin şöhreti yanı sıra garanti anlamına gelecek mühürlerdir. Bu kült bu yerlerde 600 yıl hüküm sürmüştür.
Durumu: Resimdeki gibi çok iyi.
Tarihi: M.Ö. 3200-2300
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Referans: Arkeoloji Arşivi.
Literatür: Kuzey Mezopotamya kazı tezi ve Arkeoloji Atlası olarak araştırılabilinir.
Gerçeklilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Hitit Baskı Mührü 1:
Hitit Baskı Mührü Kral Tuthalıya
Detay: İki dağın üzerinde duran Hatti (Hitit)’lerin Hattuşa kentinin Gök Tanrısı’dır.
Obje: Etrafı yuvarlak kazılı hematit siyah taştan üstünde Luvi hiyeroglifiyle sembol ve Kral Tuthalıya tarafından tasviri yapılan yazılı kaya A ve B galerisinde mevcut olan 90’a yakın mitolojik ve hayvan insan bazlı Re baskı mührü.
Ölçü: Çapı: 3 cm. Boy: 3 cm. Yükseklik: 3,6 cm.
Materyal: Siyah hematit.
Tarih: M.Ö. 1190 Geç Hitit Dönemi’ne aittir.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Hakkında: Üzerinde Kral Tuthalıya olan bir Hitit baskı mührü. Bu mühürün yazılı kaya ana sahnesini de Hattuşa şehrinin gök tanrısı önünde iki dağın üzerinde basarak duran Hatti (Hitit) ülkesinin Kralı Tuthalıya bulunmaktadır.
Durumu: Oldukça iyi bir durumdadır.
Referans: Arkeoloji Atlası.
Literatür: Kuzey Mezopotamya hakkında baskı mühürleri. Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Hitit Baskı Mührü 2:
Baştanrı Arinna Güneş Tanrıçasıdır
Detay: Panter üzerinde duran Baştanrı Arinna’nın güneş tanrıçasıdır. Tuthalya’nın yapmış olduğu yazılı kaya tasvirinden öğrenmekteyiz. Aynı tavsir üzerinde ardı sıra Tanrı Şarruma’dır. Ön tarafında bir elinde kozalak tutan başı örtülü (keçe külah) olan Baştanrıça Arinna’nın güneş tarnrıçasıdır.
Obje: Baskı mührü siyah hematit yazılı ve yuvarlaktır.
Materyal: Siyah hematit.
Ölçü: Mührün yuvarlak olan yerinin çapı 2 cm. arkaya doğru tutulan yer boy 3,2 cm. uzunluğunda.
Tarihi: M.Ö. 1190’lü yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Hakkında: Bir panter üzerinde duran |
Baştanrı |
Kadın |
Arinna’nın Güneş Tanrıçası Şarruma’dır. mührü olarak kullandıkları bilinmektedir. |
Yörede |
baskı |
Durumu: Oldukça iyi durumdadır.
Referans: Kültür Bakanlığı Hititler hakkında yazılı baskı mühürleri.
Literatür: Kültür Bakanlığı Hitit hakkında bilgi arşivleri, Batılı Arkeoloji kaynakları.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Hitit Baskı Mührü 3.
Kral Tuthalya Hitit Kralı:
Kral Tuthalya Hitit Kralı:
Detay: Üzerinde Hitit sembolü olan güneşin hiç batmadığı Hitit güneşini sembolize eden bir sembol kralın üzerindedir. Kral sol eliyle kılıcını, sağ elinde bir sembol olarak kozalak obje tutmakta, objenin etrafında yazılar ve yuvarlak bir çizgi.
Obje: Baskı mührü Hitit.
Ölçü: 2,5cm Boy: 3 cm Yükseklik: 3,6 cm.
Materyal: Hematit.
Tarih: M.Ö. 1190’lü yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Samsat civarı.
Hakkında: Yörede Kalkolitik Dönem’den bu yana baskı mühürleri olan bir yerleşik dönem. Bazı arkeologların iddialarına göre bu Kuzey Mezopotamya Samsat civarında Kumuch Hititlerin baş şehrinin olduğu iddiası Geç Hititlerin aynı zamanda Lidar Höyükle adlandırılmasıdır. Malatya’da zaten Waschukani’nin olması Hititlerin bu bölgede var oluşlarını göstermektedir. Bu yüzden de bu objelerin olması doğaldır.
Referans: Lidar Höyük ve Hititler hakkında Hauptmann görüşleri.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Turkuaz Fayans Bok Böceği
Turkuaz Bok Böceği Fayans:
Detay: Fayanstan yapılmış uğur getirildiğine inanılan Bok Böceği tasviri.
Obje: Şekil olarak fayans.
Ölçü: (Fayans) En: 0,9cm Boy: 1,3cm, Ağırlık: 1,46gr.
Tarih: M.Ö. 1300-1800’li yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya
Hakkında: Uğur getirdiğine inanılan ve genelde takı parçası olarak yüzük taşı veya bir boyna takılan bir gerdanlıkta bir taş olarak kullanılan, kullanıcısının moral ve motivasyonun yüksek tutmaya yarayan bir takı. Turkuaz renkte parlak patinalı, binlerce yıl geçmesine rağmen halen ilk günkü gibi parlak ve alımlı bir takı taşı.
Durumu: Resimde olduğu gibi oldukça parlak ve alımlıdır.
Referans: Maalesef bu konuda Kuzey Mezopotamya bölgesinde kazıları yapan yabancı arkeologlar yapmış oldukları kazıları paylaşmadıkları için genelde kişisel olarak araştırmalar ve benzetmeler yaparak sonuç alımına gidilmiştir.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Ortasında delik olan, boyna asılan Turkuaz bokböceği:
boncuk ve aksesuar tamamlayıcısı veya boyuna takılan bir gerdanlıkta bir taş takı vazifesini göstermektedir.Turkuaz Bok Böceği
Sakallı Bir Finikeli Tacir Baskı Mührü
Sakkalı Finike taciri baskı mührü
Detay: Pişmiş topraktan büyük Kuzey Mezopotamya baskı mührü.
Obje: Baskı mührü.
Materyal: Pişmiş topraktan.
Ölçü: 8 cm. Boy: 10 cm. Yükseklik: 3 cm.
Tarihi: M.Ö. 1200’li yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Hakkında: Her ne kadar Mısır Kültürü’nü yansıtan bu baskı mührü ve muska olarak kullanılan, önceleri mısırda daha sonra bu kuşakta yayılan ve kullanılmasından memnuniyet duyulan baskı mührü. Aslında Mısır ve çevresinde olduğu gibi fal ve muska olarak kötülüklerden korunmak amacıyla kullanılmış olsa da zamanla bu bölgede Kalkolitik Dönem’den başlayarak insanların ticaretlerinde kullandıkları “baskı sipariş, mektuplaşma, anlaşma ve satış” konularında aralarında anlaştıkları ve unvanlarını belirten özel bir tanıtma yöntemi olarak bilinir ve kabul edilmiştir. Üstte bir sakallı insan tasviri olan baskı mührü, arka tarafında Tirili Pegasus Atı olarak bilinen şekil ve bunun alt tarafında yazıya benzeyen desenler -bir yazı çeşidi- vardır. Etrafını saran işlemeli iki sıra kareler şeklinde bir motif süslemekte ve üst tarafında ¾ bir düz çizgiyle resim ve yazı kısmı yer almaktadır. Kültepe Yazıtları’nda bu tür baskı mühürleri oluştuğunu bilmekteyiz.
Durumu: Oldukça iyi durumda.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Referans: M.Ö. 1500-1800 Kenan olarak geçen ancak Güneydoğu Anadolu toprakları içerisinde Bereketli Hilal olarak bilinen topraklarda bulunmuştur.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bok Böceği Muska Baskı Mührü Kuzey Mezopotamya.
Bokböceği Muska Kuzeysuriye,
Bokböceği Baskı Mührü Muska:
Nesne: Bok Böceği mühür ve muska. Malzeme: Steatit.
Tarihçesi: Bokböcekleri, (böcek taşları) kökenleri Mısır’dadır ve böceğin kutsal hap döndürücüsünü (Scarabaeus Sacer) temsil eder.
Bu yaratıcılığın bir simgesiydi ve kısa süre sonra ilahi olarak tapıldı. İyi bir şans tılsımı olarak Muska şeklinde taşındı. Başlangıçta şans eseri ve tılsımcıları giyen kadınlar, ve çocuklardı. Daha sonra bu gelenek erkekler tarafından da benimsendi. Bokböcekleri genellikle steatit olan taştan kesildi. Alt taraflarında genelde desenler, hiyeroglifler veya sembolik temsiller bulunur. Böylece mühür olarak da kullanılır. Böcek taşları sonunda Kenanlılar ve Hititler için popüler bir ithalat ürünü haline geldi. Mısır geleneği. M.Ö. 1800’lerden beri varlığını sürdürüyor. M.Ö. 1700’den beri güçlendirildi. Doğu Akdeniz kıyılarının ekonomik olarak ilişkili olduğu Kenanlı halklardan uyarlanmıştır.
Mısır motifleri taklit edildi ve daha sonra kendi yaratmalarıyla genişletildi. Muska bokböcekleri genellikle 15 ila 20 mm’den uzun değildir.
Bulunduğu Yer: Levant, Kenan, Kuzey Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu Şanlıurfa / Bozova Lidar.
Boyutlar: Uzunluk: 12 mm, Genişlik: 8 mm. Tarih: M.Ö. 1800-1500 Orta Tunç Çağı.
Durum: Çok iyi durumda. Üst kısmı tamamen korunmuş, zırh süsleri biraz aşınmış.
Açıklama: Bir bok böceği şeklindeki tipik Orta Tunç Çağı mührü, Taş Muska olarak da takılabilmesi için uzunlamasına delinmiştir. Altta sembolizm, muhtemelen hiyeroglif. Koyu patinalı steatit, hafif aşınmış zırh süsleri, yanları iki olukla süslenmiştir.
Özgünlük: Tüm nesnelerde olduğu gibi sınırsız garantilidir.
Ön yüzü Skarebeuc Kuzey Mezopotamya orijinli Bok Böceği M.Ö. 1300-1800 yılları arasında baskı mührü olarak kullanılan bir mühürdür.
Bok Böceği Kuzey Suriye Levandel (M.Ö. 1300-1800)
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Toplu Silindir ve Baskı Mühürler:
Toplu Silindir ve Baskı Mühürler:
Üzerinde Hayvan ve Çivi Yazılı Aslan Höyük Bulgularından Silindir Mühür.
Detay: Pişmiş topraktan üzerinde hayvan figürü olan ve etrafında işaret ve çivi yazısı bulunan bir silindir mühür.
Obje: Silindir mühür. Aslan höyük bulgularından tarım ve hayvancılıkla ilgili olası bir baskı silindir mühür.
Materyal: Pişmiş toprak. Koyu gri.
Hakkında: Kalkolitik Dönem’le birlikte insanoğlunun ticaretle uğraşımı ve yeniliklere açmış olduğu yolda silindir mührünü bir unvan yenileme ve güven unsuru olarak ilk ticaret yıllarında (M.Ö. 6000’li yıllarda) Harapa kültüründe ve daha sonra da Ubeyd kültürlerinde göze çarpmaktadır. Kuzey Mezopotamya bölgesinde kullanılmaya başlanılmıştır. Yapılan ticaret sözleşmeleri akitlerde kullanıldığı gibi boyunda taşınmış ve alış verişte bir güven unsuru oluşturmuştur. Yapılan alış veriş ticaretlerinde gönderilen malların belli yerlerine pişmiş topraktan mühürlenerek mallar gönderilmiş. Şayet bu malların ağzındaki mühürlerde bir bozulma görünürse mal alınmayıp iptal edilebilinirdi, sözleşmelerde bu bulunmaktadır. Bu da yapılan ticari anlaşma için önemli bir sebeptir.
Ölçü: Yükseklik: 1 cm. Çapı: 1,5 cm., Delik kısmı: 1,2 mm.
Tarihi: M.Ö. 3000’li yıllar. Bulunduğu Yer: Titriş Höyük. Durumu: Resimdeki gibi gayet iyi.
Referans: Kuzey Mezopotamya Silindir Mühür.
Literatür: Silindir mühür ve baskı mühürleri. Kültür Bakanlığı Arşivleri.
Gerçekçiliği: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Siyah bir mermer üzerine çizi, kazı, bezekli ortasında bir delik bulunan contalı silindir mühür.
Çizi kazı bezekli Silindir Conta Mührü:
Detay: Ortasından delik olan ve her iki tarafında çizgiyle çevreleyen ortasında da tekrar çizikler olan bir siyah mermer silindir mühür.
Obje: Ortasındaki delikle boyuna takılan bir ticari unvan temsilcisi olan silindir mühür.
Materyal: Siyah mermerden oluşmaktadır.
Ölçü: 1,5 cm. olan Çapı 2 cm. olan bir yuvarlak silindir mühür.
Tarih: M.Ö. 3000’li yıllar olarak görülmektedir.
Bulunduğu Yer: Titriş Höyük.
Hakkında: Yörede Çizikazı bezekli bu silindir Contalı mühür. Ancak benzetilerek hakkında açıklama yapılabilinir. Bu silindir mühür üzerinde, çizi kazı bezekli şeklin bulunması yöredeki Höyüklerin bulgularından yola çıkılarak, kireç taşlarına kazılı şekilde muvcut olan çizi kazı bezekli objeler Akarçay höyük te bulunmuştur. Akarçay höyük Bu Yörede bulunan Titriş Höyükten çok ta uzakta değildir. Aynı coğrafyadadırlar yürüme mesafesinde, o halde Neolitik Dönem Höyüklerinden M.Ö. 7900 yıllara denk gelen bu göyükte böyle bir benzeri bulgu bulunduğuna göre, hemen ilerisinde bulunan Titriş Höyük bulgusu olan bu silindir Mühür. De bir Neulitik dönem çizi kazı bezekli gurubuna girmektedir.
Tarihi: M.Ö. 2334-2154.
Durumu: Resimdeki gibi.
Referans: Kuzey Mezopotamya Silindir Mührü hakkında. T.C. Kültür Bakanlığı.
Literatür: Bölgede kazı yapan arkeologların yapmış olduğu tez ve Arkeoloji Atlaslarıdır.
Tunç Silindir Conta Arpa Tanrısı:
Arpa Tanrıçası Nisaba önünde Bronz Silindir Conta Mührü:
Detay: Ortasında delik olan bir bronz silindir mühür. Obje: Üzerinde dört adet insan kazılı oyuk silindir mühür. Materyal: Bronz.
Ölçü: Çapı 2 cm. Yüksek. 2cm
Tarihi: M.Ö. 1700-1900.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Durumu: Resimdeki gibi oldukça iyi belirgin düz patikalı.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Hakkında: Hititler, Anadolu’nun yerli bir özelliği olan bu uygarlık bölgesini yakın doğunun diğer ülkelerinden ayıran mühür sanatını hiçbir çağda gelişmediği kadar geliştirmişlerdir. Bu sanat dalına ait örneklerin üzerinde çivi yazısıyla birlikte hiyerografi işaretlerinin de varlığı bu işaretlerin bu yazının okunmasına yardımcı olmaktadır. Asur Ticaret Kolonileri Çağı, eserleri arasında Anadolu’ya komşu olan ülkelerin ticaretlerini aydınlatan mühür baskılar (bullar) çivi yazılı önemli yazılar da bulunmaktadır. Ticari bir ürünün kime ve nereye ait olduğunu gösteren baskı mühürleri mallar ve hayvanlar üzerinde olduğu gibi köleler de de rastlanılmıştır. Baskı üzerinde çeşitli boyalar kullanılarak mühür dokusu renklendirilmiştir.
Çeşitli yollardan iletişimin uygulanması yeni bir iletişime neden olmuştur. Yazıdan önce konuşmayı öğrenen insanoğlu, binlerce yıl önce düşünce hissiyat ve duygularını konuşarak anlatmaya çalışmıştır. Yazısız olan bu şekildeki konuşmaların zamanla değiştiği ve yazılı olmadığı için başka şekilde anlatılmaya çalışıldığı, unutulduğu, ekleme yapıldığı ve konuşulanın değiştirildiği gözlenmiştir. Sözlü olarak şekillendirilmeye başlanılan olayların sağlam olmadığı anlaşılınca bundan 7000 yıl kadar öncesine dayanan ve yazılı o zamana kadar öğrendiklerini ve kendi tecrübelerini de ekleyerek kendinden sonrakilere bırakmışlardır.
Not: başka bir kaynaktan sepantin silindir contası. Akad M.Ö. 2334-2154 dolaysıyla H 3,5 cm çapı 2cm. Dikey delikli parşömen, arpa ve yazı tanrıçası Nissaba’yı boynuzlı bir taçla taçlandırıldı, omuzlarının her birinden üç kulak arpa filizlenir ve ayrıca elinde bir buğday başağı tutar. Boynuzlu, taçlı ve uzun cübeli iki tanrı, Nissaba’ nın önünde ellerini ona doğru uzatarak duruyor. Bunlardan biri kafasından çıkan, çok sayıda buğday başağı olan kocası Haya’dır. Arkasında boynuzlu tacı olan başka bir tanrı var.
Kaynak: Eski Karl Jakob Müller Koleksiyonu, Frankfurt AM. 1950-1977 Bkz. Christes Newyork, The Surena Collection of Ancient near eastern Cylinder Seals, açık artırma 11 Haziran 2001 lot 429.
Arpa Tanrıça Nissaba ile yılan gibi silindir mühür ve aralarında kocası Haya’nın da bulunduğu üç tanrıça ile yazıyor ve birkaç kulağı cübessinden çıkıyor Accadian.
Gerçeklilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Asur Çoban Silindir Conta Mührü:
Detay: Kuzey Mezopotamya, Anadolu Eski Asur silindir mührü.
Obje: Asur silindir mührü.
Materyal: Hematit.
Hakkında: Merkezi eksen boyunca matkap deliği ile olan silindirik conta. Mührünün mantosuna mitolojik bir sahne oyulmuştur. Mühür izlenimi iki çift rakam gösterir. Keçi ayağı bir çubuk tutan bir tahta üzerinde oturan bir tanrı. İnsan bir ibadetçiyle karşı karşıyadır. Bir sürtünme ve bir sinek aralarında. Diğer figür çifti bir ibadetçinin karşısındaki eteğin içindeki tanrıdır. Daha sonraki bir soruşturma mührün büyük bir olasılıkla Eski Asur İmparatorluğu’ndan geldiğini ortaya koydu. Glifikler, Anadolu kolonilerinden olanlarla paraleldir. En ünlüsü Kültepe Tabakası 1b ve ll’den benzer buluntulardır. Şehir bu dönemde Eski Asur ticaret karakoluydu.
Arka fon: M.Ö. 1900’ larda Eski Asur ticareti Anadolu’ya silindir mühürler getirdi. En popüler malzeme hematitti. Tasarımlar hızla yerel stile uyarlandı. Anadolu’dan silindir mühürler insanlara, hayvanlara ve melez hayvanlara değil; aynı zamanda yıldızlara ve sembollere de sahipti. Temel unsurlar genellikle doğal ayrıntılara sahip sahnelerle birleştirildi. Bu örneğin mitolojik veya dini sahneler, dövüş veya av sahneleri olabilir. Eski Asur ticaret karakollarındaki yeni Anadolu tarzının özellikleri büyük gözler, baskın burun, parmaklar ve pençelerdir. Bu mühür ve özellikleri bazılarını örneklendirmektedir. Eski Asur Ticaret Kolonileri Sergisine layık bir eserdir.
Ölçü: Uzunluk:18 mm, Çap:6,5 mm.
Durumu: Mükemmel durumda. Kenarları boyunca hafif aşınma ve talaşlar. Yüksek kaliteli mühür izlenimi dâhil.
Referans: Prof. Lambert tarafından incelenmiş. Wilfired George Lambert 1926-2011 Birmingham Üniversitesi’nde profesördü. Biritiş Müzesi Orta doğu Experti olarak çalıştı.
Krş keel-Leu, H&Teissier, B.Dıe Vorderasiatischen Roll siegel 2004 no 302.
Literatür: M. Larsen Eski Asur Şehir Devleti ve Kolonileri, 1976.
“Kutsal bir anlamı var.” Mührün kil baskısı var. Mühür kloritten yapılmış. Üzerinde tanrı figürü var. Tanrının karşısında bir hayat ağacı bulunuyor. Tanrının arkasında ise bir kuş var. Mührün üzerinde tanrı figürü, elindeki kozalak ve kovadaki kutsal suyla hayat ağacına can suyu veriyor. Üst kısımda ise güneş ışınları var. Güneş ışınlarının olması ve tanrının başının gökyüzüne kadar uzamasının kutsal bir anlamı var. Bu nedenle bu mühür önemli. Mührün içine bir delik geçmesinin bulunması kullanan kişinin bunu boynuna astığını gösterir. O dönemde mektup, tablet, belge ve eşya gönderildiğinde kilin onun üstüne bastırılarak mühürlendiğini ifade eder. Mühürlenen eşya gönderildiği yerde açılmıyor ve kim tarafından gönderildiği belli oluyor. Aitlik belirtmesi ve kişiye özel olmasından, bunu kullananın çok özel kişi olduğunu göstermektedir.
Belki Asur Dönemi’nde burada bir kale yerleşimi vardır. Belki de buranın en üst düzey yöneticisi ve generali Asur Dönemi’nde bu mühür kullanıyordu Zerzevan Kalesi Diyarbakır, Asur Dönemi
3.000 yıllık.
Üst tarafta bulunan ve sakallı bir tacirin baskı mührüdür. Altında kendi ticareti hakkındaki baskısı vardır. Ortadan delik olup aynı zamanda boyuna asılarak taşınan bir mühür. Daha yukarılarda silindir şeklinde olan mühürlerden pişmiş topraktan olan figürlerde bu dönemlerde kullanılmıştır. Harapa dönemi kültüründe kişinin unvanını tanıtması bakımından mevcut olan bu uygulamalar çokça karşılaşılan bir durumdur. Genelde ticaretle uğraşan tacirler bu tür mühürleri birde yöresel sorumlu kamu görevlileri kullanırlardı. Üzerinde Lavi Yazıtları Hiyerografi bu yazı çeşidi Luvi yazısını akla getirmektedir. Ne de olsa yörenin Neolitik ve daha önceki dönemlerden önce olan höyüklerinin yörede bulunması aşamalı olarak insanın aklına her şey olabileceği fikrini getirmektedir.
Durumu: Resimdeki gibi.
Tarih: Eski Asur, M.Ö. 1950- 1750 OTÇ.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya Lidar Höyük.
Ölçü: Uzunluk:18 mm, Çapı: 6,5 mm.
Durumu: Mükemmel durumda. Kenarları boyunca hafif aşınma.
Literatür: M. Larsen Eski Asur Şehir Devleti ve Kolonileri, 1976.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Gritılla Höyük
Gritılla M.Ö. 3000’li yıllara kadar terk edilmiş ancak 3000’li yıllarda tekrar iskân edilmiş bir höyüktür. Bu kültürde yörede bulunan bulgulardan yola çıkılarak tesbit edilebilinmiş ve M.Ö. 3000’ li yıllarda Elam kültürü yöreye hakim olduğu gibi, Acem kültürü de yörede bulunan bazı import bulgularda hemen hemen aynı bulgulara rastlamak mümkün olmuştur. İran Sasanilerden geçmiş zamanlarda olan bir Pers kültürü Jiroft kültürü M.Ö. 3000’ li yıllarda örneklenmek gerekirse aşağıdaki ilaç kabı üzerindeki şekillerle kıyaslanınca Jiroft kültürü benzeri bulgu olduğu ortaya çıkmaktadır. Oysa bu bulgu ölü gömme geleneklerinden Güneydoğu Anadolu topraklarında Titriş Höyük bulgularındandır. Bir ilaç depolama kutusu olarak ot depolamak gibi.
İlaç saklama kabı (ilaç yapılan ot).
Yukarıda koleksiyonumda bulunan ve yörede Jiroft yapıtlarına benzediği için ve aynı coğrafyada bulunduğundan üzerindeki işlemelerinde aynı renk ve deseni bulundurduğu için benzerlik uyarlaması bakımından Jiroft kültürü bulgularında bulunan akrep, ölümsüzlüğü simgelemekte, aynı zamanda üzerinde yılan olan işaretlerin de ölümsüzlük arz ettiği blinmektedir. Renk toprak çeşitliği, patika üzerindeki oyuk nokta işaretlerinden esinlenilerek bu yöreye yakın olduğundan, Ahemendi, Sasani, ve Prehistorica olarak Elem daha öncesi zamanlarında buradaki geçişkenlik olduğunu göstermektedir. Üzerinde yılan sarılı olan bu obje Jiroft kültündeki eserlerle yakınlık içermektedir.
Jiroft kültü hakkında:
Jiroft Kültürü: M.Ö. 3000’li yıllarda silindirikal vazo.
Jiroft uygarlığı olarak da bilinen kültürler arası stil veya Halilrud tarzı bir öne bir Erken Tunç Çağı 3000’li arkeolojik kültür, bugünkü topraklarda bulunan Belucistan ve Kerman illeri arasında İran yetkililer tarafından resmî bir kolleksiyonerin eserine dayanmaktadır. 2001 yılı. Bir çok otoriteler tarafından İran’ın güneyinde Jiroft bölgesinden türetildiği kabul edildi. Bulunan bu eserin Halil Nehri bölgesinde Jiroft yakınlarındaki Konar Sandal’dır. Kültürle ilişikli diğer önemli siteler arasında Shahr e Sukhteh yanmış şehir Tepe Bempur Espiedei Shahad Tal-i iblis ve Tepe Yahya. Bu sitelerin batıda Elam ile doğuda İndus Vadisi uygarlığı arasındaki bir kendi mimarisi ve dili ile bağımsız bir Bronz Çağı Uygarlığı, olarak guruplandırılması ilk olarak Jiroft’taki arkeolojik kazı ekibi başkanı Yusef Majidzadeh tarafından önerildi. Bu sitede ortaya çıkarılan kalıntıların kayıp Aratta Krallığı’nı oluşturduğunu tahmin ediyor. Ancak sunuları bir dizi bilim adamının şüpheciliğiyle karşılandı. Diğer varsayımlar ( Örnek: Daniel T Potts, Piotr Steinkeller) Konar Sandal’ı görünüşe göre Elam’ın doğusundaki belirsiz şehir Marhashi ile ilişkilendirdi. Yukarıdaki metinde her ne kadar benzerlik sonucu olan Jiroft kültürü içeriği hakkında bilgi bu şekilde de olsa elimizde bulunan ve bu kültüre benzeyen bir objenin varlığı yukarıdaki resimde
olduğu gibidir. Bu aynı bölgede olan ve anlatılan Elam yerleşkelerinden uzak olmayan Kuzey Mezopotamya Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan Titriş Höyük bulgularındandır. Bu da bu yerleşimin etrafındaki kültürlerden import yoluyla gelmiş olabileceği gibi aynı zamanda yöresel etkilenerek yapılmış bir benzerlik olduğudur. Bana kalırsa objenin üzerindeki sarılı yılanın, işlemelerin benzerlik taşıması bunun da ezelden beri bu bölgede varlığının ETÇ’ye kadar gelmesi yılanlı bu objenin bir ecza otunun saklandığı yeri göstermektedir. Yer olarak Levandel Kuzey Suriye, eski ismiyle söylenebilinen yerlerden ibarettir. Jiroft ile ilişkili birçok eser alanı güney scavenged etmişti. “Yoksul Köylüler” olarak tanımlanan yağmacılardan ele geçmiştir. Jiroft liderliğindeki ekip, 2001 öncesi Yusuf Majidzadeh kazı başlatmıştır. Birinci Jiroft Sitesi 13-21 m yüksekliğine sahip Konar Sandal A ve B verilen 13,5 hektar tavanı olan iki katlı pencereli bir kale bulundu. Ekip en azından M.Ö. 3.000’li yılların sonlarına kadar uzanan bir şehrin iki kilometrekareden fazla kalıntısını ortaya çıkardı. Madijidzadeh’in ekibinin topladığı yerler Jiroft’un en parlak döneminin M.Ö. 2500 ile M.Ö. 2200 arasında olduğunu gösterir. Yağmalanan eserler ve kazıcılar tarafından ele geçirilen bazı kaplar Mezopotamya ve İran platosundan ve 1960’lardan beri Bafttaki Tepe Yahya yakınlarında bilinen sözde “Kültürlerarası tarz”da çanak çömleklerdi. “Jiroft Uygarlığı” hipotezi bu “kültürlerarası tarz”ın aslında daha önce bilinmeyen uzun ömürlü bir uygarlığın kendine özgü tarzı olduğunu öne sürüyor. Bu evrensel olarak kabul edilmiyor. Arkeolog Oscar Muscarella’yı ait Metropolian Sanat Müzesi ekskavatörler bilimsel raporlar yayınlayarak daha yavaş olurken sansasyonel duyurulara başvurulmuştur. Ve onların talepleri o sitenin Statigrafi aşırı iyimser olarak 4.000 yılda gösterileri süreklilik Muscarella yine de sitenin önemini kabul ediyor. Majidzadehe göre bölgede Fransız uzmanlar jeofizik çalışmaları, bölgede tarihin farklı dönemlerinde yaşamış farklı medeniyetlere ait en az 10 tarihi ve arkeolojik dönemin var olduğunu gösteriyor. Bu alanı inceleyen Fransız uzmanlara göre, bu medeniyetlerden kalan kanıtlar yerin 11 metre altına kadar izleniyor. Bel i iblis kültürünün Bardsir’deki kanıtlarının bölgenin her yerinde izlenebildiği aşikar. Ali Abad dönemi (M.Ö. 4.bin yıl) olarak bilinen Tal i İblis kültürü Joseph R. Amerikalı Arkeolog.
Aynı coğrafyada oluşu bakımından İran kültür ve coğrafyasında oluşan bu kült, o zamanlar, Kuzey Mezopotamya Kültü’yle bir yakınlık olması hasebiyle bu konudaki benzerlik ve kült alış verişine dikkat çekilmiştir. Objelerin pişmiş topraktan ve aynı koyulukta olması ve işlemeleri bakımından yapılan şekil ve yöntem hemen hemen aynıdır ve aynı coğrafyanın geostratejik cografik durumu açısından olaya bakılmalıdır.
Üst tarafta Fırat kıyısında Samsat Höyük.
Yörede iki önemli höyük Lidar Höyük, Samsat Höyük. Kuzey Mezopotamya’nın önemini arz etmektedirler.
Kalkolitik Dönem’de elle yapılan porselenler, artık fabrika denilen döner turnikelerde yapılmaya başlanmış renksiz ve düz bir şekilde dir. Bu dönemde özentiden ziyade para kazanmak amaçlı çok sayıda üretilmiştir.
Üretilen porselenler ekonomik değerler güdülerek yapıldığı için fabrika porselenleri diye anılmıştır.
DEMİR ÇAĞI
Demir Çağı Bir Mısır Broşu:
Nafrodit Broş:
Obje: Broş
Detay: Dışı gümüş çerçeveli telkari sanatına yakın ortası turkuaz cam broş.
Materyal: Gümüş ve cam
Ölçü: En:3 cm. Boy: 5 cm. Ağırlık:14gr.
Tarih: Demir Çağı M.Ö. 2000-1200.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Resimdeki gibi harika.
Hakkında: Bu broş gümüş çerçeveli, ince işlemeli bir çerçevenin içinde Kraliçe Nafrodit’in ritüellerinden birini yerine getirmektedir. Oldukça büyük turkuaz bir camın içersinde hiyeroglif yazıtların önünde bir elinde tuttuğu diğerinde ise eğilerek üzerine elini koyduğu nesneleri göstermekte.
Literatür: Nafrodite hakkında yazıtlar.
Referans: Mısır kaynakları ve Nafrodite bulguları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bakırdan Yapılmış bir Fravun Amuleti:
Faraon Bakır Broş:
Obje: Boyuna takılan bir amulet.
Detay: Bakırdan yapılmış bir firavun amuleti.
Materyal: Bakır.
Ölçü: En: 3 cm. Boy: 5 cm. Yükseklik:1cm. Ağırlık:14,28 gr.
Tarih: M.Ö. 2000-1200.
Hakkında: Öncesinde ve sonrasında da, Mısır’la Kuzey Mezopotamya halkı arasında bir geçişkenlik, hep bir iletişimin olduğu anlaşılmaktadır. Bu ortak olan kültür anlayışından başka bir şey değildir. M.Ö. 2000 li yıllardan geç Demir Çağı M.Ö. 1200’li yıllarda kral olan ll. Ramses demek ki, bu yerde kralın ambülemi boyunlarda takılmakta veya oradan gelen bir insanla birlikte bu yöreye kadar gelmiştir. Bakır olan bu amulet gayet güzel, basit olmayan 3 D şeklinde arkası ve yüzü olan amulet baş tarafında da bir kobranın olduğu muhtemeldir ki maalesef bu sembol olan yılan yoktur. Amulet ll. Ramses’e aittir. Mısır için çok değerli adil bir kral olduğu bilinmektedir. Poporiterliğini aynı zamanda Harran’ı da önemli bir şehir olarak kabul edersek aralarındaki ticari ve kültürel iletişim insanlar arasındaki yakınlığı göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Halen dilleri Arapça olan Harran yerleşik insanları demek ki tarihte bile Kuzey Mezopotamya’daki insan toplulukları arasında bir iletişimin olduğunu kabullenmek doğaldır. Aynı tarihlerde Hz. İbrahim’den Harran’da Ay Tanrısı’nın olduğunu duyunca Uruk şehrinden babasıyla birlikte Harran’a geldiği bilinmektedir. Musa Peygamberden söz edecek olursak yine aynı tarihlerle Ramses’in kardeşi olarak annesi tarafından büyütüldüğü ve aynı üniversitede okudukları anlatılanlar arasında olan bir bilgidir.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Çok iyi durumda.
Literatür: ll. Ramses Mısır hakkında tarihi atlas.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Gerçeklilik. Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Başında Nefrodit tacı taşıyan kadın figürlü broş:
Nafrodit 8 Köşeli Broş Gümüş: Obje: 8 köşeli bir gümüş broş.
Detay: Ortasında başında bir Nefrodit tacı taşıyan bir kadın.
Materyal: Gümüş.
Ölçü: Çapı: 5 cm. Ağırlık:33,96 gr.
Tarih: M.Ö. 2000-1200.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Resimdeki gibi oldukça iyi durumda.
Hakkında: Demir Çağı dönemine ait bu broş Harran Höyükt’e bulunmuştur. Bu da bize bu durumun Mısır’daki krallığın M.Ö. 1200’lü zamanlarda bu coğrafyamızda da ilgi görmesi, buranın bir ticaret merkezi olduğunu göstermektedir. O tarihlerde Harran’ın büyük bir ticaret merkezi ve büyük bir şehir olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda Kuzey Mezopotamya’da bulunan ve Ay Tanrısı Sin’in burada oluşu hasebiyle de çok rağbet görmektedir. Öyle ki; Uruk’ta bulunan ve bugünkü Semavi dinlerin atası olan Hz. İbrahim babasıyla birlikte 35 yaşında Ay Tanrısı’nın Harran’da olduğunu duyunca kalkıp bu şehre gelmiş, burada Zara’yı tanımış ve evlenmiştir. Uzun yıllar sonunda da Zara’yla beraber bir Mısır yolculuğu yaptığı bilinmektedir. Ne hikmetse aynı tarihlerde Mısır’da ll Ramses Firavun ve üvey kardeşi Musa da bu Mısır topraklarındadır. Ve kral olan bu sembollerin Harran’da olması gayet normaldir. Çünkü Anadolu topraklarında bir ticari ve sosyal ilişkiler içerisindedir. Bu yüzden de bu amuletlerin bizim bulunduğumuz yerlerde bazı kişiler tarafından takılması veya sevilmesi gayet normal bir durumdur. Bu gibi durumlarda gezici şairler tarafından anlatılanlar bu gibi krallara ilginin olmasını yoğunlaştırmış ve bu semboller etrafta yaşayan insanların takı olarak kullandıkları birer amulet ve süs eşyası koruyuculuğuna inandıkları için takı olarak takılmıştır. Güzel işlenerek cazip hale getirilmiş ve takı olarak kullanılmıştır. Bu tarihlerde zaten Ay Tanrısı’na ve krallıklara inanılırdı.
Literatür: Mısır Firaun, ll Ramses Nefrodit hakkında .
Referans: Anadolu Medeniyetler Müzesi, Tarihi Atlas.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Ok Uçları:
Hakkında: Bir ok ucu yapılırken önce ok ucunun dengeyi sağlayabilmesi birinci parametredir.
Savaş, av hatta ritüellerde değişik ok uçlarının kullanıldığını söylemektedir.
Bu çalışma üç dönem ok uçlarının arasında ağırlık olarak bir dengeye sahiptir. Bunlardan Demir Çağı’ndaki ok uçlarında ağırlık oldukça azalmıştır. Çünkü bu dönemdeki tipolojilerde küçük kovanlı ok uçlarından oluşmaktadır. Demir Çağı’nda ağırlık belli bir standardizasyondadır.
Geç Tunç ll. Dönemi’nde, ağırlıklar 5,3 ila 16,8 gr. arasında değişmektedir. Helenistik ve Roma dönemlerinde de ok uçlarının ağırlıkları değişik standartlardadır.
Genç Tunç ll Dönemi 5,3gr. Minimum, azami 16,8gr.
Ortalama ağırlık 10 gr., standart 3,7 gr. Demir Çağı minimum ağırlık 3,7gr., azami 8 gr., ortalama ağırlık 6 gr., standart 1,1 gr olarak bilinir.
Helenistik Roma minimum ağırlık 3,4 gr., azami18,2 gr., ortalama olarak 10,8 gr. ağırlık ve standart olarak da 2,8 gram olarak tesbit edilmiştir.
Genç Tunç Çağı ve Helenistik Roma Dönemi ok uçları bakır ve bakır alaşımı kompozisyonundan oluşmaktadır. Saplamalı ok uçları her iki dönemde de tespit edilmiştir.
Tip olarak dayamalı ve saplamalı olarak ok uçları ikiye ayrılmaktadır. Sap / Şaft olarak bilinmektedir. Diğeri Namlu ve omurga olarak sınıflandırılmıştır. Ok ucunun sap / şaft kısmına bir düz veya dayamalı bir saplamayla birleştirileceği gibi bir kovan vasıtasıyla da
ok ucu sap / şafta sabitlenebilinir. Düz saplamalı ok uçları düz ve ince saplamalara sahiptir.
Kovanlı ok uçlarında ise sap / şaft kovana geçirilir.
Kovanlı ok uçlarında mahmuz denilen çengel şeklinde bulunabilinir.
Ok uçları sınıflandırılırken:
1-Ok uçlarını parametre olarak dış fiziki görünümlerinden kaynaklanmaktadır. Kesiti yassı ve yassı omurgalı, Rombik baklava biçimli, Rombik ve omurgalı olmak üzere dört şekildedir.
Kovanlı, Düz Saplamalı, Dayamalı olarak da üç kısım altında toplayabiliriz.
Kovanlı: Yassı ve Omurgalı, Rombik, Rombik ve Omurgalı, üç kanatlı (trilobate).
Düz saplamalı: Yassı ve Omurgalı, Rombik, Rombik ve Omurgalı.
Dayamaklı: Yassı, Yassı ve Omurgalı, Rombik ve Rombik omurgalı.
Ok uçlarının saplama kısmı esas alınarak kovanlı, düz saplamalı ve dayamaklı olmak üzere oluşturulmuş üç ana grup ve namludaki biçimsel farklılıklara göre oluşturulan ikincil sınıflar. Ok ucundaki namlu kısımlardaki biçimsel farklılıklar.
Uç: Sivri ve yuvarlak. Kenar: Eğilimli, açılı. Omuz: Eğilimli, açılı.
Diğer: Kanat, Mahmuz. (Namlu üzerinde değil), Rombik baklava biçimli,
Rombik ve omugalı olmak üzere dört şekildedir.
Ok Ucu 1: Demir Çağı
Üstyaprağı kesik Ok Ucu:
Boy: 3,5 cm, En: 1,2 cm, Ağırlık: 4,5 gr.
Detay: Üç yapraklı rombik ve omurgalı ok ucu. Demir Çağı.
Obje: Üç yapraklı ok ucu, rombik ve omurgalı. Üstteki yaprak kesik.
Materyal: Bakır ve alaşımı.
Tarihi: M.Ö. 1000-1200’li yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Şanlıurfa Merkez.
Durumu: Oldukça belirgin ve eksiksizdir. Resimdeki gibi.
Hakkında: Bronz, Demir Çağı Hitit Dönemi M.Ö. 1000-1200 yıllarının ok ucunu anımsatmaktadır. Boy, 3,5cm en 1,2cm üç yapraklı bir yaprağı oval kesik arka tarafı magazine girecek mekanizma ok ucunun ortasına kadar bir delikten oluşmaktadır.
Fizyoloji bakımından bir Demir Çağı ok ucu olan bu ok ucu bana ritüellerde kullanılmış bir ok ucunu anımsatmaktadır. Bu üst tarafın kesikliği ok ucu olarak avcılık ve başka faaliyetlerde kullanılamaz oluşu bu kanati oluşturmuştur. Aksi takdirde parametrelere uygun olmayıp dengeyi sağlayamaz bir durumdadır. Ok uçlarının genelde belli alaşım ve ölçümlerle yapıldığı göz önüne alınırsa bu bir tören için özel olarak yapılmıştır. Savaşmak, avcılık ve ritüel için olarak ok uçlarını üçe ayırmak gerekirse üzeri kesik olan bu ok ucunun bir ritüel olan ölü gömme sonunda ölüye ait bir ok ucu olduğu göze çarpmaktadır.
Referans: Ok uçları ve Kuzey Mezopotamya hakkında Anadolu Medeniyetler Müzesi.
Literatür: Kültür Bakanlığı Kuzey Mezopotamya ölü gömmve bulguları.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Bültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Ok ucu 2: Demir Çağı
Demir Çağı Üç Yapraklı Ok Ucu :
Ölçü: En: 1 cm, Boy: 3,2 cm, Ağırlık: 4,31 gr.
Detay: Üç yapraklı rombik ve omurgalı standart bir ok ucu. Obje: Metal olan üç yapraklı rombik ve omurgalı aktif ok ucudur.
Materyal: Demir.
Tarihi: M.Ö. 1000- 1200 yılları. Bulunduğu Yer: Şanlıurfa, Kısas köyü. Ölçü: Boy: 3,2 cm. En: 1 cm. Ağırlık: 4,31 gr.
Hakkında: Yukarıdaki ok ucu aktif olarak kullanılan bir ok ucudur. Burnunda veya herhangi bir yerinde eksik veya eğrilmiş bir yer görülmemektedir. Demir Çağı Hitit Dönemi’ne ait ok ucunu anımsatmaktadır. Üç yapraklı ok ucu, bronz, magazine giren arka tarafında ortalarına kadar uzanan bir delik bulunmaktadır. Bu kuzey Mezopotamya topraklarında bulunmuştur.
Durumu: Oldukça iyi durumdadır.
Referans: Demir Çağı ok uçları Arkeoloji Atlası Kuzey Mezopotamya bulguları.
Literatür: Kültür Bakanlığı ok uçları arşivi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bronz Ok Ucu:
Ölçü: En: 1 cm., Boy: 2,8 cm, Ağırlık: 5,96 gr.
Bronz, üç yapraklı arkasında magazine girebilecek bir delik ortalara kadar uzanmaktadır. Ok ucu, Tunç Dönemi’ni çağrıştırmaktadır.
Detay: Ok ucu burun kısmı kesik olan bir rombik ve omurgalı ok ucu.
Obje: Şekil olarak Tunç Çağı’ndan fırlamış gibi ucu kesik olan bir ok ucu.
Hakkında: Yukarıda anlattığım gibi. Ok uçlarını üçe ayırdığımda da. Bu ok ucunun üçüncü kategoride ayinle ilgili olanları arasına girmektedir. Bu ok ucunun da incelendiğinde burnunun eğik olduğu görülecektir. Bu da aktif olmayan bir ok ucu anlamını taşımaktadır. Mezar bulguları arasında olan bu ok ucu sahibiyle beraber işlevsiz hale getirilip onun sahip olduğu ve sevdiği bir ok ucudur. Bronz, ince üç yapraklı arkasında magazine girecek uç kısmının çıkık olduğu gözlenmektedir. Ölçülerine bakıldığında da bu ok ucunun Demir Çağı ok uçlarından olduğu bilinmektedir.
Materyal: Bronz.
Ölçü: Uzunluğu: 2,8 cm. Eni: 1 cm olan Ağırlığı: 5,96 gr. Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya. Şanlıurfa Merkez. Tarihi: M.Ö. 1000 - 1200 yılları.
Geçerliliği: Çeşme Müzesi Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
İnce Yapraklı Burnu Kırık Ok Ucu.
Yassı ve Zırhlı Üç kanatlı ince kesikin Ok ucu: Ölçü: En: 1 cm., Boy: 4,3 cm, Ağırlık: 3,11 gr.
Durumu: Üç yapraklı ince resimdeki gibi.
Detay: Yassı ve zırhlı ince keskin üç kanatlı ok ucu.
Obje: Yassı zırhlı üç kanatlı ok ucu.
Ölçüleri: Uzunluk: 4,3 Cm. En: 1 cm. Ağırlık: 3,11 gr.
Hakkında: Yukarıda anlattığım gibi. Ok uçlarını üçe ayırdığımda da bu ok ucunun üçüncü kategoride ayinle ilgili olanlar arasına girmektedir. Bu ok ucunun da incelendiğinde burnunun eğik olduğu görülecektir. Bu da aktif olmayan bir ok ucu anlamını taşımaktadır. Mezar bulguları arasında olan bu ok ucu sahibiyle beraber işlevsiz hale getirilip onun sahip olduğu ve sevdiği bir ok ucudur. Bronz, ince üç yapraklı arkasında magazine girecek uç kısmının çıkık olduğu gözlenmektedir. Ölçülerine bakıldığında da bu ok ucunun Demir Çağı ok uçlarından olduğu bilinmektedir.
Materyal: Bronz. İnce yapraklı üç kanatlı Arkada zırhı olan bir ok ucu.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya. Şanlıurfa Kısas köyü yakınları.
Tarihi: M.Ö. 1000 -1200’ lü yıllar (Demir Çağı).
Roma Dönemi Yassı Ok Ucu:
Roma Dönemi Yassı ve Zırhlı Ok ucu:
Ölçü: En: 1,4 cm., Boy: 5,2 cm, Ağırlık: 5 gr.
Durumu: Oldukça iyi ve resimdeki gibidir.
Detay: Mızrak biçiminde yanlarında çıkıntıları olan yassı ve zırhlı ok ucu.
Obje: İki taraftan iki yapraklı olup hemen ortalarından oldukça belirgin ve yassı bir bütünlemeyle Roma Dönemi ok ucu.
Materyal: Bronz.
Tarih: M.Ö. 1000-1200.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya Şanlıurfa / Kısas merkez yakınlarında. Bir Garnizon yerleşkesinin olduğu ancak kazılmadığı için zannedilmektedir.
Hakkında: Roma bronz, yassı ok ucu baş tarafı mızrağı anımsatsa da bir ok ucu ve arka tarafı magazine yerleşebilmesi için oldukça uzun bir sivri çıkık olan bu ok ucu aktif bir şekilde olup savaş esnasında kullanılabilecek bir durumdadır. Bu ok ucu diğer ok uçlarından 1, 2 nolu ok uçları arasında yer almaktadır. Savaş veya avcılık olarak adlandırılan ok uçları kategorisine girmekte olan bu ok ucu. Bir Askeri Garnizon yerleşkesinin bu yol güzergâhında olduğu anlamına gelmektedir. Bu yol güzergâhı bu tarihlerde Lejyoner Roma Askerleri veya yörede Avrupa Şövalyeleri’nin bu topraklardan kutsal saydıkları topraklara gidip savaştıklarını gösteren emarelerdir.
Referans: Kutsal toprakları savunmak için Büyük Haçlı Seferleri ve Avrupa Şövalyelerinin kullandıkları araç gereçleri konu alan Arkeolojik Atlas ve konu hakkında bilimsel makaleler. Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçekçiliği: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
İki yapraklı ok ucu:
Roma İki Yapraklı ok ucu:
Ölçü: En: 1,4 cm., Boy: 5 cm., Ağırlık: 5,22 gr.
Durumu: Magazine yerleşen kısmı 1,3 cm olan ve oldukça iyi resimdeki gibi. İki yapraklı ok ucu.
Detay: İki yapraklı ve yassı ve zırhlı.
Obje: Bir Roma ok ucu aktif uç kısmı halen sivri bir şekildedir.
Materyal: Bronz.
Tarihi: Demir Çağı M.Ö.1000-1200’lü yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya. Şanlıurfa Kısas köyü yakınlarında eski bir garnizon yerleşkesi.
Hakkında: Yassı ve zırhlı bronz ok ucu iki yapraklı ortasında yatsı bir şişkinlik ve magazine yerleşen kısmı 1,3 cm ve magazine girmeden tekrar bir yükselti biçimi verilmiştir. Bu ok ucu kategorik olarak 1,2
nolu ok uçlarını anımsatmaktadır. Yani herhangi bir mezar bulgusu olmayıp bir askerin veya bir avcınun kullandığı ok ucudur.
Referans: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Yassı ve zıhlı ok ucu:
Durumu: Oldukça iyi durumda resimdeki gibi üç yapraklı ok ucu.
Detay: Yassı ve zırhlı ok ucu.
Obje: Savaş ve avcılıkta kullanılmakta olup halen aktif olduğuna inanılan bir ok ucu.
Materyal: Bronz.
Tarihi: M.Ö. 1000-1200 yılları.
Ölçü: Uzunluk: 5,5 cm. olan En: 0,6 cm olan. Ağırlık: 2,82 gr.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Şanlıurfa Kısas yakınları.
Hakkında: Ok ucu bronz, üç yapraklı belirgin keskin kesintileri ucun arka tarafa bitişinde tekrar belirgin bir ikinci ek, buradan magazine yerleşmek üzere oldukça uzun 4,5cm civarında bir sivri kısım kuyruk bulunmaktadır.
Referans: Arkeoloji Atlası ve Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bronz Roma Dönemi ok ucu:
Bronz yassı ve zırhlı ok ucu:
Ölçü: En: 0,8 cm, Boy: 5,5 cm., Ağırlık: 3,55 gr. Durumu: Oldukça iyi, resimdeki gibi üç yapraklı ok ucu. Detay: Bronz ok ucu. Yassı ve zırhlı olan bir ok ucu cinsi.
Obje: Ok ucu oldukça yoğun bir üstünde kabarıklık olduğundan tam da patinası örtülü bir şekildedir.
Hakkında: Yassı ve zırhlı olan ok ucu tanımı kategorik olarak 1 ve
- anlam yüklediğimiz ok ucu kısmını teşkil etmektedir. İlk olarak bu ok uçlarının kırık veya eğik olmayışı bize bunun bir mezar bulgusu olmadığını anımsatmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir: Bu ok uçları bulunduğunda aktif olarak kullanılmaya hazır ok uçları olarak kullanılmıştır. Yani savaş veya avcılıkta kullanılan aktif bir ok ucundan bahsetmekteyiz. Bu da bu tarihte Kutsal Topraklara savaşmak amacıyla gelen Lejyoner Roma Askerleriyle Avrupa’da Haçlı Seferlerini hatırlatan savaşçı Avrupa Şövalyelerini hatırlatmaktadır. Ok ucu, üç yapraklı magazine girmeden tekrar ikinci bir kısa boğum ve oldukça uzun olan sivri magazine giren arka kısmı bulunmaktadır.
Materyal: Bronz.
Tarihi: M.Ö. 200- M.S. 1200’li yıllarda (Roma).
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya. Şanlıurfa Kısas Köyü yakınlarında bir Roma Askeri Lejyoneri Garnizonu.
Referans: Arkeoloji Atlası, Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Roma Yassı Bronz İki Yapraklı Ok Ucu:
Durumu: Oldukça iyi durumda, iki yapraklı bronz ok ucu.
Detay: Yassı ve zırhlı bir ok ucu.
Obje: Başı sağlam ve sapa doğru oval olarak omzundan hafifçe şişkinleşip sapa girmeden yuvarlak bir form almakta ve sapla birleşmektedir.
Materyal: Bronz.
Ölçü: Uzunluk: 4,2 cm, En: 1 cm., Ağırlık: 5,40 gr.
Tarihi: M.Ö. 400- M.S. 1200’lü yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya. Şanlıurfa Merkez. Kısas yakınlarında bir Roma Askeri Garnizonu.
Hakkında: Ok ucu bronz, uç kısmı düz, iki yapraklı gibi oval ancak arkaya doğru yuvarlaklaşan ve bitiş magazine giren yerinde 2cm uzunluğunda ince uzun bir çıkıntısı bulunmaktadır.
Gerçekliği: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
İki Boğumlu Üç Yapraklı Bronz Ok Ucu:
Durumu. Bronz iki boğumlu, üç yapraklı ok ucu.
Detay: Çift boğumlu. Ön boğum üçgen omuzlardan, ikinci boğum daha yuvarlak bir rombik görünüme sahip olan ve saplamak için sap kısmına kadar uzanmaktadır.
Obje: Üç boğumdan oluşan yassı ve zırhlı. Ölçü: Uzunluk: 4 cm. En: 1 cm. Ağırlık: 6.69 gr. Tarih: M.Ö. 200 –M.S. 1000-1200.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Hakkında: Bu bir mezar bulgusu bir ok ucudur. Savaş ve avcılıkta kullanılmayan, ritüel olarak sahibinin ölümüyle beraberinde gömülen bir ok ucudur.
Referans: Kuzey Mezopotamya ok uçları hakkında kaynak yazılar.
Geçerlilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Çan Tokmağı:
Başı top en. 1,4cm.boy: 4cm ağırlık 10,90gr. Ölçü: En: 1 cm., Boy: 4 cm., Ağırlık: 6.69gr. Durumu: Resimdeki gibi.
Materyal: Bronz.
Hakkında: Çan çıngırağıdır. Ok uçlarıyla beraber bulunduğu için kaydedilmiştir.
Kuzey Mezopotamya Tunç Çağı Ok Ucu:
Ölçü: En: 1,8 cm., Boy: 5,2 cm., Ağırlık: 15,41 gr. Durumu: Resimdeki gibi dört köşeli bronz ok ucu.
Detay: Üçgen şeklinde romik ve zırhlı.
Hakkında: Bronz, ok ucu dört köşeli, çok kaba dörtgen olan magazine giren yerinde bitiminden hemen kesilip uzamayan bir şekildedir. Yöreye ait bir ok ucudur. Ok ucu resim altta kaba olarak tasarlanmış olan bu bronz üçgen, yan tarafları dikdörtgen biçiminde kalın bir başlık oluşturmaktadır. Aktif bir ok ucudur. Bu ok ucu savaş ve avcılıkta kullanılmıştır. Ritüellerde veya mezarda bulunduğu söylenemez. Bu yüzden ok ucu çok küçük, bir kısmı sivri ve yuvarlaktır.
Obje: Romik ve zırhlı olan bir ok ucu aktif ve oldukça köşeli omuzdan sonra sapa doğru keskin hatlarla birleşiyor.
Tarihi: M.Ö. 2300 -2600.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Şanlıurfa Titriş Höyük.
Referans: Kuzey Mezopotamya Titriş Höyük.
Geçerlilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Dört Köşe Omuzlara Doğru Oval Bir Şekil Alan Sap Kısmı Belirgin ve Çıkık Ok Ucu.
Ölçü: Boy: 6,2 cm. En: 0,80 cm. Ağırlık: 8.88 gr.
Durumu: Resimdeki gibi oldukça iyi durumda ok ucu.
Detay: Romik zırhlı ucu sivri ve belirgin dörtgen köşeli omuzları oval olarak sap kısmına birleşmekte.
Obje: Romik zırhlı belirli dörtgen uca doğru incelen ve sapa doğru kalınlaşarak bitişinde oval omuzlardan sapa doğru inip sapta omurgaya doğru inen bir bitiş.
Materyal: Demir el işçilikli ok ucu.
Hakkında: Roma, bronz ok ucu. Ağırlığı köşeli ok ucu. Belirgin dört köşeli uca doğru sivrilen ancak arkaya doğru büyüyen ve magazine 2cm kadar bir çıkıntısı olan bir ok ucu resimdeki gibi. Omuzlarından sapa doğru ovalleşen bir bitişle sapla birleşmektedir. Aktif olarak kullanılan ok ucu savaş ve avcılıkta kullanılan bir ok ucu olduğu bilinmektedir.Ölü gömme geleneklerinde M.Ö. 1200-1000 Demir Çağı ok ucu.
Tarihi: M.Ö. 1200-1000.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Titriş Höyük. Litaretür: Arkeoloji Atlası ve diğer yazılı kaynaklar. Referans: Kültür Bakanlığı Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Ritüel Amaçlı Kullanılmış Roma İki Yapraklı Ok Ucu
Ölçü: Boyu: 7 cm. En: 2,5 cm. Ağrılık: 8,50 gr.
Durumu: İki yapraklı, geniş başlı ok ucu.
Detay: İki yapraklı beli açıyla sapa doğru genişleyen omuzdan itibaren sapın birleştiği yerde yuvarlak bir şekil alıp kare şeklinde birleşip sap kısmına uzamaktadır.
Obje: Burnu eğik ve sap kısmı belirgin eğikliktedir. İki yapraklı bir ok ucudur.
Materyal: Bronz.
Hakkında: Rombik ve zırhlı. Aktif olamayan bir mezar bulgusu olduğu ok ucu burnunun ve sapının eğik olması bize bu ok ucunun bir ritüel ölü gömme geleneklerinde olduğunu göstermektedir. Bir savaş ve avcılık için kullanılmadığı, bulunduğu sırada sahibiyle beraber gömüldüğü görülmektedir. Üzerindeki kum ve derin sıvanmış toprak patinası göze çarpmaktadır.
Tarihi: M.Ö. 400-M.S. 1200’ dür.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzeleri.
Gerçekçilik: Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına İzmir Arkeoloji Müzesi Kültür Bakanlığı Envanteri’ne kayıtlıdır.
Roma Bronz Ok Ucu veya Değişik Fırlatmalı Zırh Atan Mekanizmalardaki Fırlatılan Ok Ucu:
Ölçü: Boy: 9,50 cm. En: 1,2 cm. Ağırlık: 10,6 gr.
Durumu: Resimdeki gibi.
Detay: Yassı ve zırhlı bir ok ucu.
Obje: Oldukça temiz ve belirgin bir bronz ok ucu.
Materyal: Bronz.
Tarihi: M.Ö. 400-M.S. 1200.
Hakkında: Aktif olarak kullanımda olan savaş veya avlanmak için yassı ve zırhlı olarak bilinen ok ucu. Roma Askerleri veya Avrupalı Haçlı Seferleri Şövalyeleri tarafından kullanılan bir silahtır. 1,2cm hemen yuvarlak bir 1,cm lig çıkıntıdan sonra magazine girmesi gereken arka tarafın oldukça uzun olması dikkati çekmektedir. Bu da bize işlevinin olduğunu gösterir.
Roma Dönemi’nde değişik mekanizmalarla fırlatılan uzunca metal ok ucu.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Şanlıurfa Merkez, Kısas yakınlarında bir Roma Garnizon Karakolu.
Referans: Arkeoloji Atlası, Kültür Bakanlığı Anadolu silahları ve isimleri M.Ö. 400-M.S. 1200’lü yıllar.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bronz Uç Tarafı Yassı İki Yapraklı Arkası Yuvalaklaşan Saplamalı Ok Ucu:
Ölçü: Boy: 5 cm. En: 1. 4 cm. Ağırlık: 6,40 gr.
Durumu: Resimdeki görünümdedir. Detay: İki yapraklı rombik ve zırhlı ok ucu. Obje: İki yapraklı ok ucu.
Materyal: Bronz.
Hakkında: Rombik ve zırhlı baklava dilim şeklinde olan bir ok ucu. Bronz, ok ucu uç kısmı iki yapraklı gibi 1.cm den sonra hafif ovalden yuvarlaklaşan ve bitimine doğru yuvarlak olan ancak magazine giren kısmının uçtan değişik şekli olan ok ucu. Ancak ok ucunun biraz kırık olması ve sapının da eğik olması bu ok ucunun bir ritüelde kullanıldığı anlamına gelmektedir. Aktif bir ok ucu savaş ve avcılıkta kullanılmayan Sevdiğiyle beraber gömülü olan bir ok ucudur.
Bir ok ucu yapılırken önce ok ucunun dengeyi sağlayabilmesi birinci paremetredir. Savaş, avcılık ve rituellerde kullanılan ok uçları değişik şekildedirler. Demir Çağındaki ok uçları oldukça hafiftir. Bu dönem ok uçları tipolojileri küçük kovanlı ok uçlarıdır. Ağırlıkları da keza öyledir.
Geç Tunç Dönemi’nde ise ağırlıklar. 5,3 ila 16,8 gram arasında değişmektedir. Bu dönemde ortalama ağırlık 10 gram, standart ağırlık ise 3,7 gram dır.
Tarihi: M.Ö. 400-M.S. 1200’lü yıllar.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Şanlıurfa Kısas.
Referans: Kuzey Mezopotamya bölgesinde olan savaşlar ve askerlerin kullandığı silahlar. M.Ö. 400-M.S. 1200.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne, Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Helenistik ve Roma Sikkeler.
Doğu Roma Sikkeleri: Bizansız empere Michel lV Sikke, AE, Doğu Roma 10 gr. Çapı 3cm seaby 1825 Sağa ¾
oranında dönük Hz. İsa figürü Göğsü üstünde İncil tutuyor. MS 1034-1041 1Ön yüzü
oranında dönük Hz. İsa figürü Göğsü üstünde İncil tutuyor. MS 1034-1041 1Ön yüzü Süslü haç, ortada haç hacın sol üstte iç sağında xc Hacın alt solunda Ni alt Sağında ka yazılı.
EMMANOVHA BÜSTÜ
Önde başın arkasında haç, göğsünün üzerinde İncil tutuyor. TC ve XC MS 1020-1028
+ İhsys +Kistys + BASILEY + BASILE Costantinie Vlll ARKA
BRONZ GREKO ROMA 12,32gr. 2,5cm seaby no: 4215 mesepotamıc / Rhesaena Juataçlı imp.Başı sağa Etrafında Avt.k.r.Mek.v EKDCTPAA NOCEKIOL
ALTISÜTUNLU TAPINAK ÖNÜNDE KARTAL ALTTA İKİ PALMİYE DALI ARASINDA NEHİR TANRISI YÜZÜYOR. ETRAF TACEN, KOA PHCAİN HCIWNL lll.P Arka yüz 4
NASRADDİN ARTUKASLAN H 597-637 MS 1201-1239 8,25gr. 2,7cm.
seaby. 381 Ortada el nasarli- Dinullah Emir ül müminin Elmalükül el adil Ebubekir Melik-i Diyarbakır Nasraddin artuk aslan bin eyyüp
KUYRUGU EJDERBAŞIŞEKLİNDE Aslan GÖVDELİ GÖGÜS KISMI VE BAŞI İNSAN OLAN MİTOLOJİK BİR FİGUR. ELİNDE OK VE YAY İLE KUYRUGUNA HEDEF ALMIŞ ETRAFTA MİMARDİN SENE TİSA TİSİN VHAMSENİ’E599
Follis MS 330-331
Roma, 2,29 gr. 1,8cm seaby. 33794 SORGUÇLU MİGFERL ROMA SÜSTÜ SOLA ETRAFTA VRBS ROMA YAZISI VAR
ORTADA DİŞİKURT AYAKTA SOLA ALTA RAMUS VE ROMÜLÜSÜ EMZİRİYOR. SMTSE arka
AE, BİZANTZ JUSTİN, 10,78gr. 2,8cm. seaby. 372 önyüzünde solda Anno ortada M sağda I alta A ,KYZ üstte + olan bir sikke MS 565-578
ÖNDE JUSTİN ll ve KRALİÇE SOPİA YANYANA TAHTA OTURUYORLAR. ELLERİNDE KÜÇÜK BİRER HAÇ TUTUYORLAR. ETRAFTA DN IVSTINVS PP AVG
SELÇUK OSMANLI 2,38gr.2,2cm. kaan uslu sayfa 64 4 hurube TURA-PARA
MS 127
DURUBE Fİ MISIR 4 PARA lrvv son Osmanlı padişahı Abdülaziz MS 1277-1293 10 para kayıda tabi değil. Vf #49837 1861´1876
8
GREEK, 10,34gr. 3cm. seaby. 6717
BAŞINDA ASLAN POSTU OLAN GENÇ HARAKLİS BAŞI SAGA, SAHTE
TAHTA OTURAN ZEİUS SAG ELİNDE KARTAL TUTUYOR, SOL ELİNDE ASA TUTUYOR. SAHTE,
ROMA, BİZANZ, COSTANTİN 3,40 gr. 2,2cm. Seaby. 3762 BAŞI DİDEMALI İMP. BAŞI SAĞA ETRAFI VSP,F AVG MS-315
JUPİTER AYAKTA SAG ELİNDE MIZRAK TUTUYOR, SOL ELİNDE VİKTOR ELİNDE ÇELENK TUTUYOR. AŞAGIDA KARTAL VAR, ETRAFTA, 10Vl CONSERVATOREA, VGG
Grekoromen, 13,98gr. 2,5cm. seaby,3381 SEVERUS ALEXENDER M.Ö 222-235 başı dide malı imp. Başı sağa bakıyor. ETRAFI AVT. KACAANETANA. POL.
MESEPOTAMYA CARRHAE ŞEHİR TANRISI DAGINETEGİNDE OTURUYOR. NEHİR TANRISIDA SUDA YÜZÜYOR. MHT:KO KAPp HNINN
Roma,3,72 gr.2,2cm.Seaby,3278 İMP. BAŞINDA SORGUÇLU MİGFERİ SOLA ELİNDE MIZRAK TUTUYOR, ETRAFTA imp. CM. AVR Probus AVS M.S 276-282
MARS AYAKTA SAGA GİDİYOR. ELİNDE MIZRAK VE KALKAN VE TROPY ETRAFTA. VIRTVS PROBI AVG.
Roma EA, 4,67gr. 3cm. Seaby. 4082 Teodosius l M.S 379-383AD SR-4182 Referenz Başı miğferli imp. Başı saga etrfta: pn.
Theadeosius p.f. AVG
Theodosius gemi galerisinde solda ayakta saga bakıyor, sağda motif sularda+ haç motifi Alta kürek çeken kadın. ATB.
13
Sikke, 6,84gr. 2cm. silik
Silik
14
AE greeco roma, 8,84gr. 2,5cm. Seaby. 2895
GETA M.S 189-211 DİDEMALI İMP. BAŞI SAGA, ETRAFI: KA.CAP TE TAC
SURIYE- DAMASKUS ŞEHİR TANRIÇASI BİR KAYA KÜTLESİ ALTINDA OTURUYOR
GREEK ROMA 8,22gr. 2,2cm. seaby 1251 Hidran M.S 117-138 Başı Didem alı İMP. Sağa bakıyor. Etrafta: AYT Kal. TAPA ADPİA NOC
JUDEA GAZA FLİSTİN DÖRT SUTUNLU RAMAZANA TAPINAGI ORTASINDA EFES ARTEMİS ECERİON
HİDRİANUS UN M.S 129 gaza ziyareti anısına. Ait.
GREECKOROMA, 5,09gr. 2cm. Silik, CARACALLA M.S 188-217 İMP. BAŞI SAGA DÖNÜK.
Kartal ayakta sola bakıyor.
17
Roma, 4,95gr. 2,5cm. Seaby 3954
CONSTANTİN GALLUS, M.S 351-354 BAŞI ÇİFT BANTLI İMPARATOR. ETRAFI: DN COSTANTİNG NOS CAES
asker elinde mızrakla at üzerinde ki düşmanını (şavolyeyi) vurur. No comedia, etrafı: fell tmparatio
Bronz, Roma 5,41gr. 2,2cm seaby. 3954, Constantin GALLUS M.S. 351-354 başı çift bantlı imp. Etrafı: D.N Constantin G NoB CaES
Asker elindeki mızrakla, at üzerndeki düşmanını ( şavolyeyi) vurur. No comedia, etrafı: Fell Temparatio.
EA,bronz,roma, 4,36gr. 2 cm. seaby. 3954 Conctantin Gallus M.S 351-354 Çift bantlı imp. Başı saga bakıyor. Etrafı: consantinos Dn Nos CAES
Asker elindeki mızrakla at üzerindeki düşmanını (şavolyeyi) vurur. Etrafı: Fells Temparito,
Bronz EA , Roma , 1,65gr. 1,5cm. seaby:3898 İNCİ DİDEMALI İMP. BAŞI SAGA, ETRAFINDA. COSTANTİNOS AVG. CONSTANTİN ll MS337-361
Ellerinde birer mızrak tutan iki askeryan yana oturan Lejyon standartı Duruyor. Etrafta: GLORİA EXERATUS.
21
EA, Bronz, roma 2,29gr. 1,7cm. Seaby:4133 ARCADİUS M.S 383-408 İNCİ DİDEMALI İMP. BAŞI SAGA ETRAFTA: D.N ARCADİUS P.F.AVG
imp. Arcadius Ellinde Mızrak Tutuyor, Saga dönük solunda, Victor ya Ayakta, yüz yüze dönük. Ellerinde defneden çelenk tacı İMP. Başına uzatıyor. Etrafı: VIRTUS EXERCITI.
EA bronz, Roma 4,16gr. 1,7cm, Seaby: 3954 CONSTANTİNUS GALLUS ETRAFTA: D.A Constantinos CAESç
Asker elinde mızrakla düşmanını at üzerinde vurur. No comedia, etrafta: fell tempartio.
AE, bronz, Roma, 2,98gr. 1,6cm. sebay : 4065
VALENTİNİAN ll M.S 375-392 inci didemali İMP. Başı saga, etrafında: D.N VALENTİANUS PE AVG.
Victoria elinde defne yapraklı Çelenkli taç tutuyor. Sola, etrafında: securitas reipublicae.
AE, bronz Roma, 0,68gr. 1,6cm. Seabay. 4088 Theodasias l M.S
379-395 inci dia demli İMP. Başı sağa, Etrafta: DN. Theodosius, pf, AVG
Victor ayakta sola sol eliyle esirin kafasına bastırıyor. Etrafta: Solus reipvvlica.
AE, Bronz, Roma, 1,21 gr. 1,5 cm. seaby: 4086Thedosius l M.S 379-395 inci didemalı İmp. Başı saga, etrafta: DN Thedosius pf.AVG.
Arkadius, Honorius, Thedosius ll. Ellerinde mızrak tutuyorlar, yüzyüze duruyorlar. Etrafta: Gloria romanorum yazısı var.
AE, Bronz Roma, 2,77gr. 1,7cm. CONSTANTİNUS ll M.S.
317-361 inci didemalı constantinus saga bakıyor. AVg.
ellerinde birer mızrak tutan asker yan yana, ortalarında lejyoner standartı duruyor. Etrafta: gloria exercies.
AE, Bronz, Roma, 6,24gr. 2,6cm. Seaby. 3661 MAXİ MİNUSll M.S. 309-319 başıdidemalı imp. Saga.
Genius ayakta sola bakıyor. Sag elinde patera, cornucopie tutuyor. Etrafta: Gento AVG VSTİ.
AE, Bronz, Roma, Seaby: 4133 2,38gr. 1,5cm. ARCADEİUS M.S 383-408 İNCİ DİDEMALI İMP.BAŞI SAGA ETRAFTA: DN ARCADEİUS PF. AVG.
İmp. Arcadius elinde mızrak tutuyor. Saga dönük solunda, victoriy ayakta, yüz yüze dönük, ellerindeki çelengi tacı, imp. Başına uzatıyor. Etrafta:Virtus exereiti.
AE, Bronz, Roma, 2,22gr. 1,8cm Seaby: 9554CONSTANTİNUS GALLUS M.S. 351-354 İNCİDİDEMALI İMP.BAŞI SAGA ETRAF:
D.N ConstantinusCAES.
Asker elinde mızrakla, at üzerindeki düşmanını mızrakla (şavölyeyi) öldürüyor. No comedia etraftaki: Fell Temiratio
AE, Bronz, Roma, 1,43gr. 1,7cm. Seaby: 3898
CONSTANTİNO ll M.S 337-361 inci didemalı imp. Başı saga Etrafta: Constantinus AVG.
ellerinde iki mızrk tutan asker yanyana, ortalarında lejyon standart duruyor. Etrafta: Gloria exereitus.
AE, bronz, Roma, 1,89gr. 1,6cm. Seaby: 3898 Constantin us ll M.S 337-361 İnci didemalı imp. Başı
ellerinde birer mızrak tutan iki asker yanyana , ortalarında Lejyon standart duruyor. Etrafta: Gloria exercitus.
AE, Bronz, Roma, 1,73gr. 1,6cm seaby: 3898
CONSTANTİNUS ll M.S 337-361.inci didemalı imp. Başı saga, Etrafta: Constantinus AVG
Ellerinde birer mızrak tutan iki asker. Yanyana ortalarında bir tane Lejyon standart duruyor. Etrafta: Gloria Exeretus.
AE, Bronz, Roma, 1,89gr. 1,5cm Seaby: 4152
Ön Honorius M.S 393- 423 Honorius didemalı imp. Başı saga, Etrafta: DN. Honorius PF. AVG.
iki asker yanyana ellerinde mızrak ve kalkan tutuyorlar. Etrafta: Gloria Romanorum.
AE, Bronz, Roma, 2,34gr. 1,7cm seaby: 4042 Gratian M.S 367-383 inci didemalı imp. Başı saga, etrafta: DN Gratianus P.F AVG
Gratian ayakta sol eliyle bir esirin başına bastırıyor. Sol elinde Labaru tutuyor. Etrafta: Gloria Romanorum.
AE, Bronz, Roma, 1,47gr. 1,6cm. Seaby: 3898 constantinus ll M.s. 337-361
Inci didemalı imp.saga, etrafta: Constantinus ll AVG
ellerinde mızrak tutan iki asker yanyana ortalarında Lejyon standartı duruyor. Etrafta: gloria exersius.
AE, Bronz , Roma, 2,23gr. 1,8cm Seaby: 4133 Arcadius M.S 383-408 inci didemalı imp. Başı saga, etrafta: DN Arcadeus Pf. AvG
imp. Arcadeuis elinde mızrak tutuyor. Saga dönük, solunda viktorya ayakta, yüzyüze dönük elinde defneden çelenkli taç, imp. Başına uzatıyor. Etrafta: Virtus exersiti
AE, Bronz, Roma, 2,95gr. 1,6cm. Seaby: 4133 Arcadeuis M.S 383-408 inci didemalı imp. Başı saga, etrafta: Arcadius pf. AVG
imp. Arcadeuis elinde mızrak tutuyor. Saga dönük, solunda Victory ayakta yüzyüze dönük elinde defneyapraklı çelenk Tacı . imp. Başına uzatıyor. Etrafta: Virtus exerciti.
AE, Bronz, Roma, 1,42gr. 1,5cm. Seaby: 3900 Contantinus M.S306- 337 inci didemalı imp. Başı saga, DN. Constantius pf. AVG.
defne yapraklı Çelenk için de vot xx MVLT XXX SNANTİ
AE, Bronz, Roma, 1,48gr. 1,5cm. Seaby: 3900 Constantinus ll 337-361 inci didemalı imp. Başı saga, Etrafta: Constantinus pf. AVG
Defne yapraklı çelenk içinde, vot xx MVLT xxx SHANTİ
AE, Bronz, Roma, 1,43gr. 1,5cm. Seaby: 3898 Constantinus ll M.S 337- 361 inci didemalı imp. Başı saga, etrafta: Constantinus AVG.
Elinde mızrak tutan iki asker yanyana ortalarında Lejyon Standart duruyor. Etrafta: Gloria exercitus.
AE, Bronz, Roma, 1,38gr. 1,5cm. Seaby: 3900 Constantinus ll M.s 337-361 inci didealı imp. Başı saga, etrafta: DN Constantius pf. AVG
Defne yapraklı çelenk içinde, vot xx MVLT xxx SMANB
AE, Bronz, Roma,1,29gr. 1,4cm. Seaby: 3898 Constantinus M.S 337-361 Inci didemalı imp. Başı saga etrafta: constantius AVG
ellerinde mızrak tutan iki asker, yanyana ortalarında Lejyon Standart duruyor. Etrafta: Gloria exereitus.
AE, Bronz, Roma, 1,59gr. 1,4cm. Seaby: 4155 Honorius M.S 393-423 inci didemalı imp. Başı saga, etrafta: dN. Honorius pf. AVG
Arcadeuis, Honorius , Theodrius, Ellerinde mızrak tutuyorlar, Etrafta: Glorya Romanorum yazısı var.
AE bronz, Roma 1,56gr. 1,4cm. Seaby: 4155 Honorius M.S 393-423 inci didemalı imp. Başı saga, Etraftaki: DN .Honorius pf. AVG.
Arcadius , honorius, Theodosuis. ll Ellerinde mızrak tutuyorular. Yüzyüze duruyorlar. Etrafta: Gloria Romanorum yazısı var.
AE, Bronz, Roma, 1,40gr. 1,4cm. Seaby: 3990
Costantiunus M.S 337- 361 inci didemalı imp. Başı saga etrafta: Constantius pf.
AVG
Defne yapraklı çelenk içinde Vot xx MVLT XXX SMAlA
- Bronz, Roma, 1,43gr. 1,4cm. Seaby: 3900 Constantinus M.S. 337
-361 inci didemalı imp. Başı,saga etrafta constantinus pf. AVG
Defne yapraklı çelenk içinde. Vot xx MVLT xxx
AE, Bronze, Roma, 1,85gr. 1,5cm. Seaby: 3998 Constantinus ll MS 337- 361 etrafta: Constantius. AVG
Elinde mızrak tutan iki asker yanyana, ortalarında Lejyoner standartı Duruyor. Etrafta: Gloria exercitus.
AE Bronz, Roma, 2,52gr. 1,7cm seaby: 3898 constantinus ll M.S 337- 361 İnci didemalı imp. Başı saga, etrafta: Constantinus
Ellerinde birer mızrak tutan iki asker yan yana ortalarıda Lejyoner standart duruyor. Etrafta : Gloria exercitus.
AE, Bronz, Roma, 1,11gr. 1,5cm. Seaby: 4135 Arcadius M.S 383- 408 inci didemalı imp.başı. saga , etrafta: DN Arcadius pf. AVG
defne yapraklı Çelenk içinde Vot x MVLT xx ANT
Tutya sahte, 3,63gr. 2,5cm. Seaby: 416 italya- LuCANİA Demeter başı saga, sahte
Mısır başagı meta sahte,
AE Bronz, Roma, 2,07gr. 1,5cm. Seaby: 3898 costantinus ll M.S 337-361 inci didemalı imp. Başı saga, etrafta: constantinus AVG
Ellerinde birer mızrak tutan iki asker yan yana, ortalarında lejyoner standartı duruyor. Etrafta: Gloria exercitus.
Obje: Hellenistik Gaz Lambası.
Materyal: Açık tonda, üzeri kısmen koyu kaplamalı.
Ölçü: Uzunluk: 80 mm, En: 50 mm, Yükseklik: 18 mm, doldurma deliği 15 mm, yanma deliği 9 mm.
Tarih: M.Ö. 2. yy.
Durumu: Çok iyi durumda.
Referans: Adler, Oil lamps of the Holy Land (2004) s. 10 Nr. 44; 46;Vgl. Katalog antiker öllampen de mediterranen welt der Galerie Alte Römer. Welchem viele der von uns angebotenen Öllampen publiziert.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Helen Gaz Lambası
Detay: Kuzey Mezopotamya Lidar Höyük’te bulunmuş bir gaz lambasıdır.
Obje: Levandel olarak bilinen bu bölgede Doğu Akdeniz olarak tanımlanan bu bölge Batılılar tarafından adlandırılır. Obje kırmızı hamurdandır.
Materyali: Kırmızımsı topraktan izler koyu kırmızı bir renge bürünmüştür.
Ölçü: Uzunluk: 77mm, En: 47mm, Yükseklik: 21mm Doldurulma Delik Çapı: 15mm, Öndeki Deliğin Çapı: 11mm. Tarih: M.Ö. 2. ve 1. yy’a tarihlendirilmiştir.
Hakkında: Helenlere ait olan bu gaz lambası tipi Radialen olarak bilinmekte. Yuvarlaklaştırılmış bir ana vücuttan burnuna doğru yakılan yerin uzunca olduğu gözlenmektedir. Orta sırtında bulunan doldurma deliğinden burnundaki yanma deliğine uzanan S kıvrımlı ve doldurma deliğinin etrafı motif işlemeli, burun deliğinin üzerinde insan figürleriyle belirgin motifler vardır.
Hakkında: Roma’da üretim yapan atölyeler büyük Roma dünyasının ihtiyaçlarını karşılayabilme adına fabrikasyon üretim de yapmışlardır. Ancak fabrikasyon üretimle birlikte ortaya çıkan kandil tipleri, Helenistik Dönem kandillerinden belirgin bir biçimde ayrılır. Kandilin disk us yani üst kısmı kabartmalı tasvirlerin yapılabilmesi için fazla derin yapılmamıştır. Bazı kandillerin üst kısmının düz yapıldığı da görülür. Kandillerin dolum delikleri disk us kısmının eskisi gibi ortasında değil, artık yan kenarında yapılmaya başlanır. Dolum deliğinin kenara kaydırılmasının sebebi ise yapılacak olan tasvirin delik ile bütün kandil çeşitlerinin yer aldığı koleksiyonu dört ana tip içinde incelemek mümkündür. Ağızları küt köşeli olan kandiller M.S.
- yy’in ilk yarısına tarihlenirler. Bu tip kandiller tek ağızlı olup
çoğunda kulp yoktur. Disk us kısmında genelde gladyatör kabartmaları görülür. S. Loesche bu tip kandillerin Tiberius Dönemi’nden sonra görülmediğinden bahseder. Ağızları dairevi veya çift volütlü olanlar vardır.
Durumu: Diskus formlu yere oturulan bir ayak formu, genelde güzel görünümlü ancak bazı çatlaklıkları olan bir gaz lambası.
Gerçekçilik:Bu gaz lambası. Çeşme Müzesi Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar Adına kayıtlıdır.
Bizans Pişmiş Topraktan Gaz Lambası:
Detay: Bizans Gaz lambası.
Obje: Samsat Höyük yakınlarında İslami Çağ’a ait gaz lambası.
Gaz Doldurma deliği ve yanma deliği arasındaki mesafenin aynı düzeyde olması dikkat çekmektedir.
Materyal: Devetüyü renginde olan bir hamura sahiptir.
Tarih: M.S. 700-900.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya Samsat.
Ölçüleri: Uzunluk: 100 mm, Genişlik: 64 mm Yükseklik: 35 mm
Doldurma Ağzının Çapı: 26 mm, Yanma Ağzı Çapı: 12 mm dir.
Hakkında: Çift konik gövdeli oval lamba. Yüksek ve dik tutmak. Doldurma deliği bir boncuk halkası tarafından hareket ettirildiğinden, yanma deliğini de çevreleyen bir boncuk halkası bu şekilde oluşturulan sivri yüzeyde, doldurma deliğinden bir noktaya açılan üç yükselmiş çizgi. Eğimli omuz ve burun. Birleşen üçgenlerle süslenmiştir. Taban halkası ile büyük işaret dar bir köprü, taban halkasında lamba ucuna bağlı.
Durumu: Oldukça iyi resimdeki gibi. Halen üzerinde kum ve yanık izler bulunmaktadır.
Referans: Alt Röme İslam Kandil Katalog No: ARL376 Levant olarak geçer.
Literatür: Kandil Kuzey Mezopotamya bölgesi. Kültür Bakanlığı Arşivi.
Geçerliliği: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Campania Roma
Napoli’de ise hamur rengi, yeşili, sarı ve çok açık kahverengi tonlarındadır.
Antik Dönem kandilleri elde, çarkta ve kalıpta olmak üzere üç farklı teknikte üretilmiştir.
Pişmiş Topraktan Klasik Roma Gaz Lambası.
Detay: Bizans armut formlu gaz lambası kandil.
Materyal: Kırmızımsı hamur.
Tarih: M.S. 500-700.
Ölçü: Uzunluk: 83 mm Genişlik: 57 mm Yükseklik: 30 mm,
Doldurma Deliği Çapı: 16 mm, Yanma Deliği Çapı: 10 mm dir.
Durumu: Oldukça iyi durumda. İçindeki kurum, etrafındaki kum ve patine oldukça korunmaktadır.
Hakkında: Çift konik gövdeli ve pin saplı kandil gömme ayna. Burnu da kaplayan bir boncuk halkası ile çevrilidir. Eş merkezli daire ile süslenmiş dik eğimli omuz.
Referans: Bizans Kandil Kataloğu No: ARL 225 Alt Röme.
Literatür: Kandiller hakkında Arkeoloji Atlası.
Geçerlilik: Çeşme Müzesi Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
İslami Altın Çağında Bizans Gaz Lambası
Detay: İslami altın çağında Bizans gaz lambası. Ön Asya Kuzey Mezopotamya.
Obje: Gaz lambası bej hamurdan.
Materyal: Açık kırmızı ton hamurdan yapılıdır.
Tarihi: M.S. 600-800.
Ölçü: Uzunluk: 110 mm, Genişlik: 67 mm, Yükseklik:47 mm, Doldurma Deliği Çapı: 23 mm, Yanma Deliği Çapı: 9 mm.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya Lidar Höyük.
Durumu: Kurum izleri ve tamamen korunmuş bir durumda olup üzerinde kum halen mevcuttur.
Hakkında: Pim Salı konik kandil. Bir boncuk halkası doldurma deliğini çevreler, bu nedenle burnu da içeren başka bir boncuk. Radyal çizgi dekorlu düz eğilimli omuzu. Taban halkalı.
Referans: Benzeri obje. Mensel Mainz Roma Cermen Roma Lambaları Müzesi’nde bulundu. 1960 s. 99 645 Nolu olarak bulunmuştur.
Literatür: Asya Kandil Katalog. No ARL 464 olarak kayıtlıdır.
Geçerlilik: Çeşme Müzesi Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Grek Kandilleri ( M.Ö. 7. yy)
Detay: Kerim El Şeyh tipi (Elgaviş. Tip 22).
Obje: Pişmiş topraktan gaz lambası.
Materyal: Koyu kırmızısı hamur. Açık kırmızı ton.
Tarih: M.S. 300- 400.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya Lavant. Şanlıurfa bölgesi.
Hakkında: Gaz lambası Kerim El Şeyh tipi Elgaviş tip 22.
Ölçü: Uzunluk: 82 mm., Genişlik: 64mm, Yükseklik: 28mm, Doldurma Deliği Çapı: 25 mm, Yanma Deliği Çapı: 12 mm M.S. 300-400 (Büyük bir doldurma deliğinin olduğu tipin erken vizyonu.)
Durumu: Kum patine ve güçlü kurum izleri ile müze durumu.
Referans: Rosenthal-Sivan, KEDEM 8 –Schlossinger Koleksiyonundaki sntik Lambalar 1978 s. 100 No 401 Alte Röme Galeri’nin Akdeniz dünyasından sunduğu yağ lambalarının çoğunun yayınladığı Antik Kandil Kataloğu.
Gerçekçilik: Antik kandillerle tanınmış bir uzman olan 1990 sonu 2000’li yılların başında Sotheby’de eski bir danışman olan David Knell tarafından orijinalliği kontrol edilmiştir. Tarsus, Attika, Korinth ve Mısır, Rusya ve İtalya’da da görülmüşlerdir. Knidos tipi kandiller ile ilgili ilk çalışmayı T. Newton 1858 yılında yapmıştır. Knidos’ta aynı yıl içinde yapılan kazılarda aynı tipte bir grup kandil ele geçmiştir. Buluntu yeri sebebiyle bu kandillere “Knidos Tipi Kandiller” denilmiştir M.Ö. 200.
Terakya Zik Zak Erkek Yüzüğü
Detay: Bronz metal yüzük. Oval bir kaş üzerinde yedi belirgin çizgileri olan bunlardan Ortadan iki düz yanlarda üç ve iki eğri çizgiler olan bir yüzük kaşında olan şeklinden dolayı ismini almaktadır.
Obje: Roma erkek yüzüğü. Trakya “Teardrop”.
Materyal: Bronz metal.
Tarihi: M.Ö. 100-400.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa, Kısas.
Ölçü: 1,8 cm, Çapı. 2,8 gr.
Durumu: Resimdeki gibi oldukça iyi.
Hakkında: Üzerinde çizgisi olan ve bu çizgilerden ismini alan Gerçek Roma Trakya “Teardrop” formlu olan çizgilerden dolayı “Zig Zağ” ismini alan üzeri kazılı yüzük. Oval bronz metal üzerine kazılı çizgilerin belirgin oluşu ve bu çizgilerden ismini almasıdır. M.Ö. 100-400 yy’ da.
Referans: Roma Yüzükleri Arkeoloji Atlası.
Literatür: Arkeoloji Dergileri şövalye ve Roma yüzükleri.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bizans Yüzük
Detay: Metal oval kaşlı ve kaş oval ve karşılıklı kelebek şeklinde çizikli.
Obje: Sarı metal yüzük.
Materyal: Bronz Metal.
Ölçü: Çapı: 1,9 cm., Ağırlık: 2,13 gr.
Tarih: M.S. 400-500.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa, Kısas.
Durumu: Resimdeki gibi çok iyi durumda.
Hakkında: Bronz Bizans Dönemi, M.S. 400-500 yy’da.
Roma yüzüğü; bronz, oval metal kaş üzerinde karşılıklı çizgiler. Etrafı oval bir şekilde kazılı belirgin tam ortada kelebek formunda karşılıklı çizgilerle kazılı bir Bizans Dönemi parmağa takılan yüzük yer, yer koyu renği kesen beyaz kireç patinası üzerinde parmağa takılan yerlerde oldukça göze çarpmaktadır.
Referans: Arkeoloji Atlası ve Kültür Bakanlığı Arşivi.
Literatür: Anadolu Medeniyetler Müzesi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Oval Kaşlı Metal Yüzük
Detay: Metal oval kaşlı, oval kaşı üzerinde paralel ince çizikli.
Obje: Yüzük, bronz.
Tarih: M.S. 300.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya.
Ölçü:Çapı: 1,5 cm., Ağırlık: 2,22 gr.
Durumu: Resimdeki gibi oldukça iyi.
Hakkında: M.S. 3. yy’da Roma zamanında Doğu Roma oldukça bütün görünen D-Tipinde yanlamasına oval kesimli ve etrafı oval kaşlı olan bronz metal yüzük. Anlaşıldığı üzere Doğu Akdeniz tarihli olup Roma orijinlidir. Yüzük, eski insanoğlunun kullandığı ilk takılardandır. Zamanında takılan yüzüklerden anlaşıldığı üzere zenginlik ve modernlik anlamı taşıdığı gibi, taşıyan şahsı özelleştirdiği gibi, zenginlik ve kişilik değerleri yanı sıra, şans getirdiğine inanılan ve aynı zamanda da, günümüzde koleksiyonerlerin haklarındaki bilgiler sayesinde ne oldukları ve bunların intizamlı şekilde sıralandıkları adlarına göre bilinmektedir. Buna göre kataloglaştırılmaktadır. Şans getirdikleri ve aynı zamanda da birer unvan belirticileri olarak, balkı mührü olarak da kullanabilmektedirler. Ticari unvanlarının bir başka ispatı şeklidir. Yüzük dediğimizde akla yalnız parmağa takılan yüzük gelmemelidir. Bunlardan buruna takılan veya kıyafetlere takılacak yüzükler ve çeşitleri de olabilmiştir. Ancak biz bunları kategorize edebilmekteyiz. Zamanının önemli takas geçerliği olan, bakır ve bronzdan oluşan bu yüzükler kendi dönemlerinde bir geçerlilik ve sosyal statü kazandırdıkları bilinmektedir. Bu yüzük sahibi insanlar yüzükleri sayesinde belli kişilik ve unvan sahipleridirler. ETÇ’de bu yüzükler baskı mühürü olarak kullanıma başlanmıştır. Kamu kurumlarında da baskı ve mühürler anlam ifade etmeye başlamıştır. Bu yüzden de yüzük taşımak bir önem arz etmektedir. Bu dönem gittikçe de genişlemiştir. Stil olaraktan bu dönemde din adamları da bu baskı ve silindir, yüzük gibi gereçler kullanarak yüzüğün önemi ve kıymeti daha da artmıştır. Bir kült aracı olarak da günümüze kadar gelmiştir.
Metalleri ve üzerlerindeki anlamları bakımından bronz, bakır, gümüş, altın olan bu çeşit takıların üzerlerindeki anlam ve taşıdıkları değere göre kıymetleri ve önemleri belirlenmiştir. Bronz ve Bakır çağlarında ve daha sonraları altın sanatı ve değerli taşlarla bezendikleri ve değerli sanat ürünü olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu her kültürde böyle olmuştur denilemez (Demir ve Klasik Antik Zamanda.).
Referans: Kültür Bakanlığı Doğu Roma Yüzükleri.
Literatür: Arkeoloji dergileri ve Kültür Bakanlığı Arşivleri.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Roma Nişan Yüzüğü (M.Ö. 400-600)
Detay: Metal kaşlı bir bronz yüzük.
Obje: Asker yüzüğü, bronz.
Ölçü: Çap: 1,6 cm., Ağırlık: 1,34 gr.
Materyal: Bronz.
Tarihi: M.S. 400-600.
Durumu: Resimdeki gibi.
Hakkında: Demir Çağı’nda ve Klasik Antik Çağ’da sembolize edilmiş değerli metal ve taşlardan olan yüzüklerin anlamı ve değerleri çoktur. Bir Roma nişan yüzüğü üzerinde Sezar Yıldızı veya Sezar Kommeti olarak adlandırılan bir işaret ve nişanlılık dönemlerinde kullanılan bir bronz yüzük, yıldızın olduğu yerde koyu patinalı geçmişin izlerinde üzerinde taşımaktadır.
Referans: Asker yüzüğü, Roma. Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Literatür: Roma askerleri yüzüğü hakkında yazılan Arkeoloji Tarihi Atlası ve Arşiv bilgileri. Kültür Bakanlığı Roma Arşivi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bronz Roma Askerine Zimmetli Yüzük
Detay: Bronz iki uçlu erkek asker yüzüğü.
Obje: Bir tarafı düz, diğeri yarım ay şeklinde olan ve üzerinde ince baskı ile şekilli motifler bulunmaktadır.
Tarihi: M.S. 100-400.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa Kısas köyü.
Durumu: Resimdeki gibi.
Ölçü: Çap:1,8 cm., Ağırlık: 6,86 gr.
Hakkında: Roma askeri üzerine zimmetli olan askerlere verilen Roma yüzüğü. Klemmer Ring, çift taraflı yapışan kelepçe yüzük anlamına gelir. Üzerinde çok sanat eseri sayılabilecek işlemelerle bezeli bitiştiği yerin bir tarafı düz, karşılığı yarım hilal şeklinde birleşen bir Roma yüzüğü. M.S. 100-400 yy’da askerin eşyaları arasında sayılan bir bronz yüzük. Askere zimmetli. Dış yüzeyinde alt tarafta iki sıralı ve üstte tek sıra baskı dövmeli işaretlerle boydan boya çervrelenen siyah ve bakır renkli koyu patinalı içeri kısmı belirgin kireç ve koyu renk patinalı, dışı oldukça kaygan ve belirgin patinalıdır.
Referans: Roma askeri yüzükleri, Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bronz Oval Metal Kaşlı Düz Patinalı Kırık Yüzük
Detay: Oval düz kaşlı metal yüzük (kırık).
Obje: Metal kırık erkek yüzük. Ölçü: Çapı: 2 cm., Ağırlık: 8,14 gr Tarih: M.S. 400-600.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa Kısas köyü (Kuzey Mezopotamya)
Durumu: Resimde göründüğü gibi.
Hakkında: Geç Doğu Roma M.S. veya 6. yy’a kadar zaman içerisinde yapılmıştır. Yüzüğün parlak ve oval koyu renkte patinalı oluşu dikkati çekmektedir.
Roma Bronz yüzük, Kaş tarafı oldukça iri kıyımlı ve yuvarlak biçimli
M.S. 400 yy’da büyük görünümlü yüzük. MOEAİA, Erken Orta Çağ’da yapılmış bir yüzük olup “Gerçek Antika Bronz Ban Yüzük” isim olarak Geç Doğu Roma M.S. veya 6. yy’a kadar zaman içerisinde yapılmıştır. Yüzüğün parlak ve oval koyu renkteki patinalı oluşu dikkati çekmektedir.
Referans: Roma yüzükleri hakkında Arkeoloji Atlası ve Kültür Bakanlığı Arşivi.
Literatür: Roma Yüzükleri Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bronz Kaşı Metal Dört Köşeli Bizans Yüzük
Detay: Kırık bronz erkek yüzüğü.
Obje: Erkek yüzüğü kırık üzerinde Betlehem Yıldızı bulunan yüzük.
Tarihi: M.S. 1000-1100 yıllarında.
Ölçü: En: 1,5 cm., Boy: 8 cm, Ağırlık: 5,99gr.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa Kısas Köyü. Büyük ihtimalle bir yol üstü dinlenme karakolu veya askeri yerleşim yeri.
Durumu: Resimde görüldügü gibi. Oldukça belirgin durumda kaşı üzerinde kireçlenme ve belirgin patikalı. Metal bronz.
Hakkında: Büyük Haçlı Seferleri sırasında şövalyelerin o günkü rütbelerini gösteren ve motivasyonlarını sağlayan ruhani değerine inanılan bir yüzüktür. Yüzüklerinden olan bir kırık yüzük. Roma bronz yüzük kırık, M.S. 1300- 1600 yy’da kullanılan bir Bizanslılar zamanında Doğu Roma orjinli yüzüktür. Haçlı Seferleri Şövalyeleri tarafından takılan kutsal saydıkları dinlerinin bir işareti olduğunu kabul eden ve asla parmaklarından çıkarmadıkları kutsal bir dini işaret olarak bilinmektedir. Üzerinde Betlehem yıldızı olarak kabullendikleri yıldız ve ortasında haç görünmektedir. (Floral Cross) yüzüğü elde edilen bronz halkalardır. Korkmadan takılabilen Tapınak Şövalyelerinin takılarıdır. Haçlı Seferinden sonra M.S. 1300-1600 yılları arasındadır. Bunlar dönemin en parlak gözde halkalarıdır. Bronz. Bu yüzüklerin kesik veya kırık olamaları sahiplerinin ölümünü gösterir. Onlarla beraber gömüldüğü anlamına gelmektedir. Kaş yerine gelince koyu ve kum, kireç oldukça yoğun olarak bir patina üzerinde kendini göstermektedir.
Referans: Avrupa Tarihi Arkeoloji dergileri şövalye yüzükleri ve anlamları.
Literatür: Avrupa Tarihi Arkeoloji dergileri Büyük Haçlı Seferi Şövalyeleri yüzükleri ve anlamı.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Roma Kuvars Taşlı Yüzük
Kuvars, değerli taştan Roma yüzüğü. Roma bronz, taşlı yüzük.
Detay: Çok zarif metal yüzük kıymetli taşlı, kaşlı yüzük. Obje: Parmağın girdiği kısmın dışı oldukça motiflerle süslü, kaş kısmı ise parlak Kuvarsdan oluşmaktadır.
Materyal: Kuvars değerli taş ve metal bronz yüzük.
Tarih: M.S. 100-200 yıllarında.
Ölçü: Çapı: 2 cm., Ağırlık: 1,49 gr. Bulunduğu Yer: Şanlıurfa Kısas Köyü, Kuzey Mezopotamya.
Durumu: Resimde olduğu gibi çok iyi.
Hakkında: Roma bronz taşlı yüzük. Bulunduğu yer Lycia Eski Orijinal Kuvars Elmas Taşı veya değerli taş “Solitair” stil yüzük, Orijinal Kuvars M.S. 100. yy’ da olarak veya amatiz olarak kullanılmıştır. Oval kesitli halka ve yuvarlak çerçeveye sahip güzel antik bir yüzük. Bronz çerçeve doğal Kuvars taştan garnet yerleştirilmiş, halka Antik Çağ’da eklenmiştir. Bir çok antik toplumda olduğu gibi. Mücevher zenginliği göstermek için kullanılan önemli bir sosyal işarettir. Roma İmparatorluğunun yayılmasının ardından Roma takıları değerli ve yarı değeri taşlar gibi tasarımlarda, kullanılan malzemelerde giderek daha ayrıntılı hale geldi. Roma mücevherleri Romalıların temasa geçtigi kültürü yansıtıyor ve Roma İmparatorlugunun gücünü, refahını gösteriyordu. Yüzük genellikle ince oymalarla süslenmiş Roma mücevherinin bir parçasıydı.
Referans: Roma yüzükleri Kültür Bakanlığı Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Literatür: Roma yüzükleri hakkında yazılı kaynaklar. Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçekçilik: Çeşme Müzesi Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlı.
M.Ö. ETÇ l. 2400 yıl önce Titriş Höyük Oval Kaşlı Dökme Yüzük
Obje: Oval kaşlı dökme yüzük.
Materyal: Bronz.
Ölçü: 1,8 cm, Ağırlık:4,15 gr.
Tarih: ETD M.Ö. 2300-3200.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya Titriş Höyük oda mezarları.
Hakkında: Mezar bulgularından, üzerinde baskı mührünü anımsatan belirgin hayvan portresi olan bu yüzük eski gömü yüzüğüdür. Üzerindeki bir türlü kazılı hayvan figürleri bana bunun bir baskı mühürlü olduğunu çağrıştırmakta. Yörede Lidar Höyük’te bakırın eritilmesi M.Ö. 5500 yıl olarak kabullenecek olursak aslında ilklerin bu höyüklerde yaşandığını söylememiz mümkündür.
Durumu: Oldukça iyi.
Detay: Oval metal kaşlı, kaşı üzerinde hayvan motifleri olan yüzük.
Referans: Ölü gömme oda mezar bulguları. Anadolu Medeniyetler Müzesi.
Literatür: Oda mezar bulguları. Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Çeşme Müzesi Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Roma Erkek Asker Saç Tokası 1
Roma erkek bronz saç tokası soğan başlı Fibel
Obje: Roma soğan başlı Fibel (toka).
Metal: Bronz.
Tarih: M.S. 3.ve 4. yy Roma kökenli.
Ölçü: 61 mm X 40 mm X 20 mm, Ağırlık:23,2 gram.
Hakkında: Roma soğan başlıklı saç tokası. Şekli T- tipli kendinden P şeklinde yandan bakıldığında yay ve yarım daire şeklinde ve köşeli kesimli olarak görülmektedir. Sonunda ayakları bir iğneyle 5 köşelidir. Yanlamasında ve sonunda tutucu özelliği olan bir kelepçesi mevcuttur. Sırt tarafı altıgen bir soğan başını anımsatan bir şekilde “Sphhöroiden” görünümündedir. Genel olarak güzel görünümlü soğan başlı tip olarak bilinmektedir. Hemen hemen bütün Romalılar tarafından bilinen ve sevilen bir tip olup, genelde erkekler tarafından kullanılırdı. Genelde saçın toparlanması için ve sağ omuzda toplanırdı bu toka sayesinde. Ayak kısmı yukarıyı gösterirdi.
Referans: Anadolu Medeniyetler Müzesi.
Literatür: Roma erkek askerleri hakkında yazılar.
Gerçeklilik: Kuzey Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu Koleksiyonerlerinden Mehmet Ali Yaşar adına Kültür Bakanlığı Envanteri’ne kayıtlıdır.
Üçgen Fibel Saç Tokası
Obje: Antika toka, üçgen fibel (Bügelfibeln) olarak.
Metal: Bronz.
Bulunduğu Yer: Levant, Suriye, Güneydoğu Anadolu.
Ölçü: 35 mm. çapında.
Tarih: M.Ö. 600. ve 800. yy.
Durumu: Sandpatina içeresinde tutturulan bir şekildedir.
Hakkında: Üçgen köşeli bir fibelden İran tipi olarak bilinmektedir. İğnenin tutturulduğu yer bir el eğik olan fibelin ucundaki patinaya iliştirilerek takılan bir tokadır. Bronzdan yapılmıştır. Fiyat olarak ucuz olan bu toka objekt olarak Demir Çağı yüksek kültür Levante’ya ait bir eserdir.
Referenz: Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Literatür: Roma askerleri hakkında arkeolojik bulgular.
Gerçeklilik: Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına Kültür Bakanlığı Envanteri’ne kayıtlıdır.
Asker Vatif Figür
Roma Motif asker Vatif figür, sanat eseri bir şekil M.S. 1. ve 4. yy’da bulunmuştur. Metal bir asker objesi.
Obje: Metal asker üniformalı vatif figür.
Tarihi: M.S. 1. ve 4. yy.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Levandel, Güneydoğu Anadolu. Şanlıurfa, Bozova ilçesi.
Hakkında: Höyük araştırmaları sırasında bulunmuş bir objedir. Roma dönemi bulgularından, metal bronzdur.
Gerçeklilik: Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına Kültür Bakanlığı Envanteri’ne kayıtlıdır.
Antika Ağırlık Birimi Numisma Büyük.
Numisma Bizansız Ağırlık Birimi Küçük.
Obje. Antika ağırlık tanımı 1 numisma.
Metall: Bronz.
Ölçü: 12mm x 12mm x 3mm.
Agırlık: 4,24 Gram.
Tarih: 4. yy -M.S. 13. yy’a kadar Geç Roma Bizans.
Durumu: Resimdeki gibi temiz.
Hakkında: Dikdörtgen antikalardan, 1 Numisma bronzdan köşeler yuvarlanmamış üzerinde N kazılı bir çizgi bulunmakta.
Tarihçesi: Numisma, Bizans Dönemi ağırlık birimidir. Literatürde numisma, 4,54g, 3,95g ve 4,5g olarak bilinmektedir. Üzerinde N çizgisi bulunan ve ne kadar olduğu bilinen bir ağırlık birimidir.
Bulunduğu Yer: Levandel, Bereketli Hilal, Kuzey Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu, Şanlıurfa.
Literatür: Bizans ağırlık bilgileri hakkında yapıtlar Kültür Bakanlığı Anadolu Medeniyetleri Arşivi.
Referans: Kültür Bakanlığı Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
İSLAMİ DÖNEM
Obje: Bir gümüş plaka üzerine dövülerek baskı şeklinde güneş ve ayı betimleyen, ortasında ve etrafında baskılarla dövülerek şekillenmiş güzel patinalı ve etrafında saçaklarla süslenen ancak bu saçakların mevcut olmadığı, nokta ve u şeklindeki baskıların yanı sıra, iki ay içerisinde 5 adet insan sureti tepelik olarak bilinen gümüş takıdır.
Ölçü: Çap:12,8 cm., Ağırlık:54,00 gr.
Literatür: Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kadın Takıları, Tepelik, Baskı Dövme, Kültür Bakanlığı Arşivi.
Tarihi: M.S. 1900 yy süs takısı, bindallı kıyafetler üstüne dövme tepelik olarak takılmış. Gümüşten oluşan bu tepeliğin etrafı küçücük halkalardan oluşmaktadır. Aşağı sarkan zincirlerden ve o zincirlerin bitişinde de birer kalp metal sonlandırılmaktadır. Tepelik yapılış
şekliyle de anlaşıldığı üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi başlangıcını oluşturmaktadır. Bu el yapısı dövmelerde üstte görülen bu tepelik sadece Güneydoğu Anadolu bölgesinde olmayıp aynı zamanda da çevre kültürlerde de bu objeyi görmek mümkündür. Bu da bizlerin bin yıllardır bu topraklarda komşu devletlerle geçmişten günümüze dek, kültürel geçişkenlik olduğunu bu coğrafyada kadim bir millet olarak toleranslı yaşama her zaman yasaksız ve hoşgörüyle bakmamızdan kaynaklanmaktadır. Ben bu sanatın topraklarımızda bakırın bulunmasıyla var olduğuna inanan biri olarak medeniyetimizin M.Ö. 5500’li yıllardan (Bakır Dönemi’nden) günümüze geldiğini bilmekteyim. Öyle ki yapıları halen aynı olan (mimarisi), tarımını çok kısa dönemlere kadar aynı yapan, Neolitik Dönem’den çok da bir büyük farkı olmayan bu toplumun kült olarak da etkilenmemesi imkansızdır. Öyle ya metalini eritmeyi bilen M.Ö. 5500 yıllarında bakırını eriten, erittiği bakırına kalay katarak tunç elde eden bu toplum neden elimizde olan bu işlemelerin ana kaynağını oluşturmasın?
Ben bu kültürün bu coğrafyada birbirilerinden etkilenerek ve bir nüyans farkıyla kendi motifleri arasında komşu olanlarla farkı koyduklarına objeye bakıldığında da, üzerindeki motiflerle ince de olsa hangi toplum ve kült tarafından yapıldığı bilinmektedir. Örneklemek gerekirse bakır Asurlar Dönemi’nde kuzeyden alınarak güneye götürüldügü Kültepe Yazıtları’nda vurgulanmaktadır. Lidar Höyük’te bulunan Nal şeklindeki 12 tane metal eritme fırınlarının anlam ve önemi ortaya çıkmaktadır. Öyle ki bakır bu topraklardan, Fırat’tan faydalanılarak aşağı bölgelere taşınmıştır. Bu da bölgenin diğer yaşayanları tarafından dile getirilmektedir. Kültepe kaynakları.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kadın Takıları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Pers Uruplarıyla Süslü Sarı Bir Kadın Takısı
Pers Uruplarıyla Süslü Sarı Bir Kadın Takısı
Obje: Yuvarlak, bir sarı metale halkalarla bağlı iki adet üçgen sarı metal, bu üçgen iki sarı metal üzerinde birinde 6 adet bir diğerinde 5 adet tura şeklinde urub takılıdır.
Detay: İran Pers yapımı, küpe veya bir kadın takısını anımsatmaktadır.
Hakkında: Çapı 8 cm. olan bir tepelik, Arapça yazısının üzerinde olması İslami tarihten sonrasını işaret etmektedir. Bu da M.S.’sını göstermektedir. Ancak; Arhenmendi ve Sasanilerin bu bölgede hüküm sürdürdükleri M.Ö. 500- 600’ lü yılları da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Persçe urub yazılı metal olarak sarı metal karışımı olan bir kadın takısı. M.S. 1900
- , 8 cm çapında olan ve bu yuvarlak sarı metale bağlı olan üçgen şeklindeki üzerinde de 5 ve 6 liranın (Urup) bağlı olduğu görülmektedir. Farsça yazılar mevcuttur. Bu bölgede Perslilerin de yaşadıkları ve bölgeye zaman
zaman hâkim oldukları ancak kült bakımından da birbirilerinden alışveriş yaptıkları bir gerçektir. Bu medeniyetlerin hepsinin geçmişinde Neolitik toplumun bir başlangıcı vardır.
Üzerindeki çıkıntılar bir önceki alınlık olarak anlatılan takının aynısında mevcuttur. İçinde telkâri sanatı mevcuttur. Baskı yapımı hemen hemen çok yerde aynıdır. Bu da bize bu coğrafyanın ne denli medeni olduğunu ve kültür düzeyinin senden benden olmadan toleranslı olduğunun bir neticesidir.
Tarih: M.S. 13. yy’dan 19. yy’a.
Ölçü: Çapı: 8 cm. 5X5,7 cm., Ağırlık: 56,16 gr.
Literatür: Achemendi ve Sasani Pers kadın takıları hakkında.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi kadın takıları hakkında.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Kırmızı Taşlı Küpe
Obje: Bir damla metal tel üzerinde güneş biçiminde 8 köşelidir. Her köşesi açık 10 eşit yuvarlak metalle ortadaki kırmızı parlak cam veya taşı sarar. Damla telin iki tarafında onar halka telle desteklenen ve en üstte bir papatya çiçeği ve ortasında metal bir gülle sonlanan 1 cm büyüklügündeki değerli taşı taşıyan istisnai bir küpe.
Detay: Damla şeklinde, kırmızı taşlı bir kadın küpesi.
Materyal: Bronz, gümüş.
Hakkında: Bir damla metal tel üzerinde Güneş biçimindeki 8 köşeli olan ve her köşesi açık olan. 10 eşit yuvarlak metalle ortadaki kırmızı parlak Cam veya taşı saran, Damla telin iki tarafında 10’ar halka tellerle desteklenen ve en üstünde bir papatya çiçeği ve ortasında metal bir gülle sonuçlanan 1 cm büyüklüğündeki değerli taşı taşıyan istisnai bir küpe.
Kırmızı taşlı bir takı küpe. En: 3cm, boy: 4,5cm, cam çapı 1cm. Tel işlemeli.
Tarih: M.S. 500-1300.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Levandel, Şanlıurfa höyüklerinden.
Ölçü: En: 3cm, Boy: 4,5cm, Cam Çapı: 1cm. Literatür: Kuzey Mezopotamya kadın takıları. Referans: Mezar bulguları.
Gerçeklilik: Kütür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Ortasında Yeşil Cam Kaşı Olan Takı Parçası
Obje: Ortası yeşil taşlı gümüş takı.
Ölçü: En: 4,8cm, Boy: 4cm, Ağırlık: 5,77gr.
Tarih: M.S. 1900.
Metaryal: Gümüş- yeşil taş veya cam.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Hakkında: Ortasında yuvarlak yeşil bir taş ve etrafı bir ip motifi ile bazeli halkalar çizilerek bazen de tüm etrafı dönecek şekilde üçgen metalin etrafının tümünü ip motifiyle geçtikleri gözlenmektedir. Üçgen olan ve üç başka sabit halkayala bir diğer objeye takılan gümüşten oluşan ve ortasında değerli cam veya değerli bir taşı bulunduran, aşağı doğru üçgenin bitiminde tekrar bir delik bulunan
ancak üzerinde herhanği bir şey bulunmayan bir üçgen gümüş metal kadın takısı parçasıdır.
Literatür: Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kültür Bakanlığı Arşivi.
Referans: Özel koleksiyonerler.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Dökme Nazarlık Takı
Obje: Kem gözlerden korunma amacıyla kullanılan bir anahtarlık veya belirgin bir kıymetli mal taşıyıcısı.
Detay: Dökme gümüş takı taşıma aleti.
Metaryal: Gümüş.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu, Şanlıurfa.
Hakkında: Ortasında bir nazarboncuğu olan gümüş bir takı. Bu takı üzerindeki motifler yuvarlak ve kareler şeklinde bezemelerden
oluşmakta belirgin ve kabartma şeklindedir. Aynı zamanda da kalın bir dökme tablaya sahiptir. Üst bitimde tekrar bir bağlantıyla betimlenen aşağıda ise üç delikle başka bir parçaya bağlandığı olasıdır. Üzerindeki kabartmalar ve bezemeler zamanını tarihlendirmektedir. Ana gövde dikdörtgen olup yukarıya doğru bir üçğen şeklinde taşıma bağlantılı yere kadar uzanıp son bulmaktadır. Elde veya başka asılacak bir yere tuturulması için güzel belirgin patikalı bir 1.5 cm genişliğinde bir halkayla son bulmaktadır. Karenin içersinde merkezde 0,5 cm lik bir nazar boncuğunun varlığı renkli bir cam veya taşla. Karenin motifleri her köşesinde birer yuvarlak güneşi anımsatan etrafı çiçeklerle biribirini tamamlayan, dört köşesinde de aynı motiflerin yanı sıra nokta ve ip şeklindeki motiflerle birbirilerini tamamlayan ve aşağı kısmındaki bitişte üç belirgin delikle başka bir objeye bağlandığını göstermektedir. Güzel belirgin oldukça kalın dökümlü, bir takı taşıyıcısıdır.
Ölçü: En: 4cm, Boy: 10cm., Ağırlık: 44,20gr. Bir takı parçası. Literatür: Anadolu Medeniyetleri Arşivi, Kültür Bakanlığı Arşivi. Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Alınlık Alt ve Üst Kısımları
Alınlık (Kadın Takısı)
Obje: Sarı parlak metal alınlık.
Detay: Üst tarafı yuvarlak ve ortasında bir turkuaz camdan oluşan yanlara doğru üçer sıralı telkari işlemeli uçlarında birer üçgen çengeli olan bir alınlık.
Ölçü: Çapı: 6,5 cm., Boy: 24 cm., Ağırlık: 87,83 gr.
Materyal: Sarı parlak bir metalden oluşan 2 cm.’lik bir turkuaz cam, ortasında bir fole ile süslü alın kısmından saçın her iki tarafına uzatılan bir Selçuklu, Osmanlı telkari işlemeli alınlık.
Hakkında: Alınlık. Bir Osmanlı kadının takısı olan alınlık, resimdeki gibi M.S. 1900’lü yıllarda kadın takısı. Yöresel kıyafetlerin köfü kısmının alın tarafına takılan bir süs takısıdır. Üst tarafında yuvarlak olan ve bu yuvarlak sarı parlak metalin ortasında oldukça belirgin bir 2 cm çapında bir mavi boncuk etrafında zincir şeklinde işlemelerin ortasında mavi taşı muhafaza edecek sağlamlaştırılması için kullanılan bir baskı bulunmakla hemen yanlarında yukarıya doğru çıkıntılı şekillerde ve belirgin olan sarı metalden damla şeklindeki çıkıntıların üzerlerinde ince boncuklardan oluşan birer betimlimeler mevcuttur. 14 adet tümsekten oluşmaktadır. Bu tümseklerin hemen bitiminde ince zincirlerle yukarı uç kısma bir halkayla tamamlanmıştır, oradan üçerli sıra şeklinde küçük ortada tek dolu bir parça etrafında 4 adet içi boş olan tellerle bütünleşen ve bu bütünleşmeden oluşan parçalarla üç sıra şeklinde aşağıda bitim yeri olan üçgen şeklindeki sarı metale bağlanmakta ve ucunda bir çengel metalle son bulmaktadır. Aynısı sağ tarafında da mevcuttur. Orta üst tarafta bulunan metal mavi taşlı halkanın alt tarafı bir üçlü ince zincirle 2cm uzunluğunda bir üçgen oluşturmakta ve bitiminde bir küçük kalp metal tamamlamaktadır. Antalya Müzesi’nde aynı takıları görmek mümkündür. Tam ortasında mavi taşın bir metal çıkıntısı bulunmaktadır. Buluntu yer Güneydoğu Anadolu bölgesi olup yöresel kadın takısıdır.
Üstte tümü bulunan, alt tarafta da iki parçadan belirginleştirilen alınlık görülmektedir. Alt tarafta üçgen bitiş ve bağlı zincirlerle, üstte ortasında kocaman turkuaz camdan yapılı bir süsleme motifi. Çapı 2
- olan bir Turkuaz boncuk. Roma Dönemi Erturska sanatını anımsatacak altın işlemelerinde emsalsizolan bir takı örneğini görmekteyiz.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa, Harran Höyük.
Durumu: Kusursuz, resimdeki gibi.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Selçuklu, Osmanlı, kadın akseuarları kadın takıları.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Saat Kurma Aparatı
Ölçü: Çapı: 6,8 cm., Boy: 12 cm boy.
Obje: Almanlar tarafından Doğu bölgeler için yapılmış Alman orijinli bir saat kurma aparatı. Osmanlı padişahları için yapılmış olduğu aparatın üzerinde bulunan laleden anlaşılmaktadır. Ortasındaki amblemin bir taç olması bunu kullananların krallığa bağlı şahsiyetler olduğu anlamına gelmektedir.
Detay: Oldukça belirgin çizgiler ve damla şeklindeki vuruşlu damla betimlemeler ortasında bir simgeyi anımsatan taç şeklindeki amblem. Dökme bir saat kurmalı. Doğu bölgeler için yapılmış bir Alman malı saat kurmalı.
Hakkında: Gümüş metal M.S. 1800’lü yıllarda saat kurma aleti olarak kullanılmaktadır. Oval bir gümüş metal üzerinde yine etrafı kazılı oval derin çizgilerden oluşan bir boşluk içinde bir kabartma taç sembolü ve sol tarafında sağ bitiminden sol bitimine kadar bir hilal şeklinde belirgin damla şeklindeki çukur baskılar görülmekte. Bunu takip eden S harfinde derin çizgili ortasında kalp sembolü takiben bir bitiş bağlantı deliği ikinci olarak zincirin bağlı olduğu kurma ucu bir lale biçimindedir.
Materyal: Gümüş.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa, Harran.
Durumu: Halen kullanılıyormuş gibi bir duygu uyandırmakta.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Arşivi.
Litaretür: Kültür Bakanlığı Osmanlı Arşivi.
Gerçeklilik: Kütür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Üçgen Bronz Takı
Obje: Üçgen şeklinde bir kadın takısı.
Detay: Üçgenin bir tarafında 5 adet halkayla betimlenmiş, ortasında bir halka metal mevcut. Üçgenin sağ tarafı iki sabit halkayla betimlendiği gibi üst köşesinde bir metal kanca bulunmaktadır. Sol tarafında da motifler arasında iki delik göze çarpmaktadır.
Materyal: Gümüş.
Bulunduğu Yer: Şanlıurfa, Harran Höyük.
Tarih: M.S. 5.yy’ dan Selçuklu 14.yy’a kadar.
Durumu:Oldukça belirgin ve motifleri metal döküm olasılığını taşımaktadır.
Hakkında: Üçgen bir takı bronz. Üzerindeki motifler belirgin bezemelerden oluşmaktadır. Bir üçgen başka parçalarla birleştiğinde bir takı oluşturmaktadır. Gümüş metal olan bu takı sağ tarafında iki
bağlantısı olup altta ise aynı bağlantılarla beş 5 bağlantı bulunmaktadır. Motifler ip şeklinde olarak metal toplarla şekillendirilmiştir. Ortasında bir metal top kürenin altında bir işlemeli Yuvarlak çizgilerle süslenmiş olup hemen etrafında ki top metal yuvarlakları ip motifli yarım daire şeklindeki yarım halkalar en alt kısmında 4 yarım daire oluşturuken sağ ve sol Üçgenin içine doğru etrafında kalın belirgin ip motifler düz şeklinde üçgeni tamamlamaktadır.
Referans: Anadolu Medeniyetler Müzesi, Kültür Bakanlığı Arşivi.
Literatür: Anadolu Medeniyetler Müzesi, Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Zincirli Nazarlık Kolye
Obje: Gümüş yuvarlak enli zincir bitiminde damla şeklinde, üzeri baklava dilimi şeklinde dövmelerle şekillendirilmiş etrafı dalgalı boyun takısı.
Detay: Daha çok nazarlık olarak kullanılır.
Materyal: Gümüş.
Tarih: M.S. 5. yy- M.S. 14. yy.
Bulunduğu Yer: Kuzey Mezopotamya, Şanlıurfa, Harran Höyük.
Durumu: Resimdeki gibi oldukça iyi.
Hakkında: Zincirli takı bir Metal kolye, zincirlerle üzerinde çapraz bezemelerin belirgin olarak damla şeklindeki bitimi bir çocuk takısı olduğunu göstermektedir. Kem gözlerden korunması için nazarlık olarak takılan bir takıdır. Gümüş metaldir. Gümüş damla etrafındaki dalgalarda ne denli kıymetli olduğunu gösteren emarelerdir.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi metal takılar hakkında müze bulguları.
Literatür: Kuzey Mezopotamya hakkında Tarihi Atlas.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Bizans Küpesi
Obje: İp motifleriye metal noktalara etrafı yuvarlak halkacıklarla oluşmakta iki temalı ana tema ve 5 köşeli bir tamamlama.
Detay: İki ana temalı küpe üzerinde belirgin top, ip veya boncuk motifleri yanı sıra halkalarla çevrili. Bu halkalara takılacak sarkıtlar maalesef yok. Ancak her birinde 7 halkanın olduğu görülmektedir.
Materyal: Gümüş.
Tarih: Bizans, M.S. 4-5. yy.
Durumu: Resimdeki gibi mükemmel.
Hakkında: Gümüş iki küpe takı, üzerinde ip ve metal top motiflerden oluşan belirgin bezemeler bulunan metal toplardan ve ip veya boncuk motifi olarak metal şekillerden bir gül veya çiçek motifi belirgin olarak motifle dirilenmiş ve etraflarında da 7 şer halkalarla (muhtemelen) bunlara takılan bağlantılarla ortaya abartılı bir küpe takısı ortaya çıkmaktadır.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi Bizans kadın takıları.
Literatür: Bizans Arkeolojisi Tarihi Atlası, Kültür Bakanlığı Arşivi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Metal Gümüş Takı Merkezi Zincirli
Obje: Ucu sağ tarafa kıvrılan damla şeklindeki merkez takı.
Detay: Üzerinde 7 adet bağlantı halkaları olan damla şeklindeki bir broşa benzeyen tamamlayıcı bir takı.
Materyal: Gümüş.
Ölçü: 3 cm, Boy. 5 cm., Ağırlık: 10,03 gr.
Tarih: M.S. 400-900.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Durumu yukardaki resimde göründügü gibi.
Hakkında: Damlanın üst tarafını oluşturan geniş patikada etrafında 6 adet bağlantı yerlerinin oluduğu ve bunlardan sağlı sollu 2’şer büyükçe olan bağlantılardan kalın zincirlerin geçmesine düzen veren bir takı parçasından söz etmekteyiz. Alt ucunda bile bir kancayla tekrar başka bir platforma bağlanan veya tuturulan kanca şeklindeki bağlantı yeri de mevcuttur. Bu merkez bağlantıyı oluşturan takı parçasının özellikleri ve işlevi saymakla bitmeyecektir. Belli ki gösterişi sergileyen ve bir mühendislik edasıyla dizayn edilmiş takı parçasından söz etmekteyiz. Tamamı gümüş bir materyaldan oluşan ve dış yüzeyini sıra sıra ip veya boncuk şeklindeki bir metal iple çevreleyen, ikinci sırasını top parcacıklarla çevreleyen, tekrar üçüncü sırasında da ip ancak daha belirgin bir metal ip veya boncuk şeklindeki dizaynı devam ettiren, bundan sonra da tekrar top gülleler şeklinde içeri doğru tamamlayan, bir metal ip veya boncuk topçuklarla 5 sıra oluşturan bir damla metalin üst tarafındaki bir yine metal topçuklarla oluşan kalp şeklin içerisinde üç adet metal yuvarlağın üzerinde yine metal bir çiçekle betimlenmiş bir süs etrafında 6 adet küçük top kümeciklerle şekillenmiş birer harika dizayn şeklindeki takı.
Literatür: Antik Kadın Takıları Atlası ve Kültür Bakanlığı Arşivi.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Gerçeklilik. Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Taşlı Metal Broş
Obje: Ortasında kocaman bir taş etrafında 14 taşla taçlandırılmış bir metal broş
Detay: Broş her ne kadar taşlı bir broş olsa da, taşları maalesef mevcut değildir.
Materyal: Gümüş.
Ölçü: Çapı: 3 cm., Ağırlık: 7,96 gr.
Tarih: Bizans, M.S. 500-1200.
Hakkında: Aslında ortasında kocaman bir taşla etrafı 14 ayrı değerli veya yarı değerli taşlarla çevrili olan bu broşu tekrar etrafındaki 16 yuvarlak top şeklindeki metal topçuklar çevrelemekte olup alt tarafında ince metallerle süs parçacıklarının 4 ayrı bağlantıyla aşağı sarktığını görmekteyiz. Bu metal gümüş sarkıtlar broşun alt tarafında süs çıkışları olarak görülmektedir. Tümü bir bütün şeklinde ancak taşların çıkarılmış olması ve koyubir Renk olan patinalı olan broş güzelliğinden bir şey kayıp etmemesine rağman taşlı hali insanda merak uyandırmaktadır.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Resimdeki gibi.
Literatür: Kültür Bakanlığı Bizans kadın takıları hakkında.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
İkili Gümüş Küpe
Obje: Akıtmalı iki parçalı küpe.
Detay: Tamamı metal olan iki parçalı üst tarafı damla şeklinde, ikinci kısımsa metal ip şeklinde bağlantılarla betimlenen gümüş küpe.
Materyal: Gümüş.
Ölçü: En:1,7 cm., Yükseklik:7 cm., Ağırlık: 9,14 gr.
Tarih: 2. yy, M.S. 1300.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Resimdeki gibi bir bütün halinde.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi kadın takıları. Hakkında: Bu objeden bahsetmek bana bir zevk vermektedir. Çünkü bu obje bir zevkle, sevgiyle ve emekle yapıldığı gün gibi ortadadır. Tamamı metalden oluşan bu küpe takı iki parçadan
oluşmaktadır. En üst yerinde kulağa takılan bağlantı yerinin hemen ön tarafını oluşturan bir üçgen betimlemeli parçanın en üstünde bir metal top ve etrafını ip motifli bir halkayla betimlendikten sonra üç yeni topla birbirine bağlanan ip metal betimleme ile damlanın hemen en altında bir çiçek formuyla metal iplerle 4 adet topçuk metal iplerle betimlenmiş bu formun etrafı dalgalı şekillerle betimlenerek alt taraftaki iki yuvarlak metal betimlemenin üzerinde yine metal topçuklar ve etrafı kalın ikili ip metal formla üstteki bağlantıyı da yine ikili ip metal formla betilemiş ve iki aşamalı askılı ikili metal formlu genli topçuk ve ip metal formlarıyla patinayı tamamlayan bir görünüme sahip bir küpe takısıdır.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Kırmızı Taşlı Gümüş Küpe
Kırmızı Taşlı Gümüş Küpe
Obje: Kırmızı taşlı gümüş küpe.
Detay: İki parçalıdır. Damla şeklindeki gayet parlak gümüş damlanın alt tarafında yuvarlak bir betimleme içerisinde kırmızı bir akik taş bulundurmaktadır.
Materyal: Gümüş.
Hakkında: Gümüş bir patikaya sahip güzel dizan edilmiş, damla şeklindeki çift parçalı ancak alt tarafı bulunmamaktadır. İki bağlantı yeriyle son bulan etrafı dalgalı betimlemelerle süslü olan en üstte
yuvarlak metal ip şeklindeki betinleme aşağı doğru bir damla oluşturan ve tekrar en alt damlanın geniş olan yerinde de bir yuvarlak betinlemenin içerisinde kırmızı bir akik ortası siyah olan yarı değerli taşla süslenmiştir. Yukarıda damlanın başladığı üst tarafta üç kesik ip metal şeklindeki betinlemeyle gayet parlak ve gümüş olan bir patinaya sahip olup gayet canlı ve güzel bir dizayn küpedir. Ortası kırmızı, çapı 1 cm olan, ortası delik ve yine metalden ip şeklindeki belirgin bezemeler kullanılmış ve bu ip şeklindeki metal bezemeler küpenin muhtelif yelerinde belirgin şekilde kabartmalar olarak taşın da etrafından geçerek alt tarafta iki bağlantı yeriyle de muhtemelen ikinci bir parçası vardır. Alt bağlantı plakasını oluşturan bu gümüş plakanın alt tarafı yarı oval kesitlerle 10 adet form verilmiştir.
Ölçü: En:2 cm., Boy: 5 cm., Ağırlık: 4,77 gr.
Tarih: M.S. 500-1200.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Durumu resimdeki gibi gayet güzel.
Literatür: Tarihi Atlas, Bizans Osmanlı kadın takıları hakkında Kültür Bakanlığı Arşivi.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi kadın takıları bulgusu.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Takı Parçası 1
Metal takı parçası sol tarafında başka bir parçaya üç bağlantı yeri bulunan, ve yine belirgin bezemeler top ve bu topçukların etrafında belirgin ip metal olarak çıkıntılı belirgin bezemeler ve üst tarafta ortasında boncuk olan, aynı süsleme altında metalden bir süs oluşturulan ve etrafı yine ip şekildeki metalle tamamlanan bezeme bir takı parçasıdır.
Takı Parçası 2
Metal yürek takıların tamamlayıcısı olan bir yürek metaldir. Gümüştendir. İki boncukla oluşan alt tarafında bir metal yürekten oluşan bu takı parçası genelde bir tepelik veya alınlık veya göğüslük parçasıdır.
Yürek Takı Metal ve Boncuk
Kadın Kemeri
Obje: Tamamı gümüş olan bir kemer.
Detay: Takı tokası üzerinde iki mavi boncukla süslü olan telkari işçiliğiyle birbirine bağlı bir gümüş kemer.
Materyal: Gümüş.
Ölçü: En:3,8 cm, Boy: 87 cm., Ağırlık: 192,6 gr.
Tarih: M.S. 1900.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Gayet iyi durumda, tamamı mevcut olan bir gümüş kadın kemeri.
Hakkında: Güneydoğu Anadolu yöresi. El işçilği yapılarak üzerinde çeşitli kesitlerin olduğu ve aralarında ince zincirlerin oluştuğu gümüş plakaların birleştirilerek birbirine bağlanarak oluşturulduğu ve üzerlerinde motiflerin ve bezemelerin belirgin şekillerde oluştuğu, bitiş yerinde de yine boncuk ve metal süslemelerin olduğu bir toka ve karşılığında bağlantı yeri olan bir iğne yeri haznesi mevcuttur. Tokadan itibaren 21 adet dikdörtgen gümüş plakalarla arada plakaları birleştiren telkari işçiliği ile betimlenen kemerin tokası olan en baş kısmında ince işçilik yanında ince kabartmalı olan bir işçilikle iki adet mavi boncukla taçlandırılmışır. Söz konusu olan plakaların birbirlerine bağlantıları aradaki ince tellerle tek tek birbirlerine bağlantılarının neticesinde takrar ikinci bir plaka devreye girmekte ve üzerlerindeki baskı ve ince işçilikle göz kamaştırıcı bir kemeri oluşturmaktadır. Plakalar ince deliklerle işlenmiş ve ortalarına doğru baklava dilimi şeklinde betimlenmiştir. En sonunda hafif hilal şeklinde bir tokanın takılacağı sonuçla tamamlanan kemer tokasının başladığı yerde çıkık olan takanın tokmağına takılarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kadın takıları yöresel, gümüş bir kemer M.S. 1900 yy. Güneydoğu Anadolu yöresi. El işçilği yapılarak üzerinde çeşitli kesitlerin olduğu ve aralarında ince zincirlerin oluştuğu gümüş plakaların birleştirilerek birbirine bağlanarak oluşturulduğu ve üzerlerinde motiflerin ve bezemelerin belirgin şekillerde oluştuğu bitiş yerinde de yine boncuk ve metal süslemelerin olduğu bir toka ve karşılığında bağlantı yeri olan bir iğne yeri haznesi mevcuttur.
Literatür: Anadolu Medeniyetleri Müzesi kadın takıları hakkında Tarihi Atlas ve Kültür Bakanlığı Arşivi
Referans: Anadolu Medeniyetler Müzesi.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Göbeğin Üzerinde Zincirlerle Bağlanan Takı
Obje: Göbeğin altına takılan bir Viking göbek altı takısıdır.
Detay: Bir Viking kadın takısının göbek üzerine zincirle bağlandığı takıdır.
Materyal: Gümüş. Ölçü: Çapı 11 cm. Tarih: M.S. 900 yy.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Gayet iyi durumda.
Hakkında: Genellikle Viking kadınlarının bellerine taktıkları bilinmektedir. Koyu bir patinası olan gümüş bir yuvarlak metal plaka üzerinde betimlenmiş olan bu harika işçilikli takı göz alıcı bir tasarıma sahiptir. Kesitlerin tüm etrafını süslediği ve 6 adet yuvarlak metal çiçeklerle ortasına doğru gelindiğinde etrafı telkari ince işçiliği üerine betimlenen baklava dilimi metal plakaların hemen ortadaki demir toplarla betimlenen yukarı ve gayet iyi görünen muazzam bir çiçek betimlemesi, ortadaki değerli bir taşla taçlandırılmışır. Alt taraflarında sarkan ve süs olarak bir güzellik katan kalp ve damla şeklindeki metal plakaların ancak üç adet üzerinde bulunduğunu bunlardan 7 adet boş olmasıdır. Bunların yanı sıra üst tarafta üç adet daha büyükçe olan bağlantı yerlerinden beli saran zincirlerle beli dolaşarak bu üç tutulan yerde dengeyi ve belin estetiğini bozmandan güzel bir anlam kazandırmaktadır. Genellikle Viking kadınlarının bellerine taktıkları bilinmektedir. Koyu bir patinası olan gümüş bir yuvarlak metal plaka üzerinde betimlenmiş olan bu harika işçilikli takı göz alıcılığını halen üzerindeki dizaynı ile dikkatleri üzerine çekmektedir.
Literatür: Kültür Bakanlığı Arşivi kadın takıları hakkında.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi bulguları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Selçuklu Kemer Tokası
Obje: Hayvan betimlemeli, aslan şeklinde bir metal toka.
Detay: Baş tarafı, ayakları ve kuyruğu olan belirgin bir hayvan betimlemesi.
Materyal: Metal, bronz.
Ölçü: En:3cm., Boy: 2,5 cm., Ağırlık: 11,57 gr.
Tarih: M.S. 1300’lü yıllar.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük
Hakkında: M.S. 1000-1300’lü yıllarda Selçuklular tarafından kemer tokası olarak kullanılan birer hayvan betimlemesiyle dikkat çeken bir hayvan aslan motifli bir metal koyu patinalı bilirgin olan hayvan
motifi kulak göz burun ve çenesi ayakları ekstra çıkık olarak betimlenmiş olan bu kemer tokasının belli bir emek ve işçilik sonucu ortay çıktığı anlaşılmaktadır.
Durumu: Durumu resimdeki gibi gayet anlaşılır.
Literatür: Bu konu hakkında en iyi bilgi kaynağı Kültür Bakanlığı Selçuklu Takıları Arşivi’dir.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi bulguları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Amulet Nazarlık Üzeri Çizi Kazı Bezeli Bazı baskı Uygulanarak Kötülüklerden korunmak için,
Obje: Metal bir amulet alt tarafında 5 adet yuvarlak sallanan metal takı.
Detay: Üst taraftan iki bağlantı yeri olan, boyuna takılmak için zincir yeri yan taraflardan dalgalı, üzeri kazı ve çizili olan metal amulet.
Materyal: Gümüş.
Hakkında: Nazar ve kem gözlerden korunmak için inanç ve koruma kalkanı olarak düşünülen, bunun için de bu işleri yapan insanların insan pisikolojisini ve yapılması gerekenleri, korkunun kaynaklandığı yerleri ortadan kaldırmak için epeyce emek verilerek ince bir şekillenmeden sonra üzerine tekrar rastgele işaretlenen ve karanlık kötülüklerden korunması için yapılan bir koruyucu kalkan. Nazar ve gözden korunması için yazılı koruyucu, bir plaka üzerinde iki bağlantı yeri mevcuttur. Bu oldukça kalın bir zincirle takılır. Plakanın kendisi üst bağlantı yeri düz alt uca doğru dalgalı bir şekilde yaprak şekli verilmiştir. Alt uç noktasında bir onlardan yukarı doğru ikişer olarak sallanan metal takı parçaları oluşmaktadır. Toplam 5 adettir. Plakanın tüm yüzeyi belirgin işaretlerle bezenmiş durumdadır. Herhangi bir yazı çeşidi içermemekle beraber bir çizgi şeklindedir. Kısa ve derin olan bu bezemelerin bir sihir veya korunma amaçlı olduğu sanılmaktadır. Bunun okunması ancak yapan tarafından izah edilebilinir. Plaka gümüş metaldir. Düz ve belirgin patinalıdır.
Ölçü: En: 6,5 cm., Boy: 8 cm., Ağırlık: 22,94 gr.
Tarih: M.S. 1200-1300.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük Durumu: Resimdeki gibi oldukça belirgin. Literatür. Kültür Bakanlığı Arşivleri.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi bulguları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’nde Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Gümüş metal tel işlemeli küpe, belirgin motiflerle bezeli olan ip metallerin halkalar ve bezemelerden oluştuğu görülmektedir. Araları boştur ancak bütününde yürek şeklini oluşturan bu takı parçası, metal topçukların yine metal iplerin etrafında dönmesiyle oluşmaktadır.
Metal Küpe
Metal bir küpe üst bağlantı yerinin ip motifli bağlantısının da yine ip metalle bir üst halkaya bağlandığı bir küpedir.
Lale Takı
Bronz laleye benzer bir kadın takısı. Üst tarafında bağlantı yeri olan,
2 cm büyüklüğünde metal bir objenin üzerinde iki delik ve bunların bitiminde de sivri birer dalga şekilli ortasına doğru ve etrafında ise belirgin kabartma düz bezeme bulunmaktadır.
Göğüslük Kadın Takısı
Obje: Hilal şeklindeki sarı metal üzerine ip motif ve küçük taşlarla bezeli kadın göğüslük.
Detay: İnce işçiliği ve boncuk ve sarkıt süslerin olduğu ancak sarkıtlarda asılı bir halka dışında başka bir şey olmayan, üsten de başka bir takıya üç kulpla bağlanan bir kadın güğüslüğü.
Materyal: Altın karışımı sarı bir metal.
Hakkında. Göğüslük sarı kıymetli metal üzerine üç bağlı bağlantı yeri olan metalin kendisi üstten hafifçe uçların olduğu yere doğru yukarı kalkık olan ve üst tarafı metal ip halkalardan oluşan ancak boydan tekrar bir ip metal olarak baştanbaşa belirgin kabartma bezesi olan, bu ip metalin altında tekrar halkalar şeklinde motifler olan ancak yer yer birer tane halkanın daha eklendiği ve ortada olan halkaların çoğaldığı ve bu halkaların ortasında da bir kıymetli taş olduğu ancak bu taşın yerinde olmadığı görülmektedir. Aynı sıradaki 4’lü halkaların yanında
bir de kıymetli bir taş göğüslüğü süslemektedir. Alt tarafı ise bir hilali anımsatmakta ve küçücük metal olan halkalarla birlikte kıymetli taşlarla süslüdür. Belirgin olarak ip metal olarak da bu göğüslük takının etrafını kabartma bezemesi olarak belirgin bir şekilde görülmektedir. Alt tarafında da muhtemelen bu göğüslüğün alt tarafa sarkan bağlantılarının bağlantı yerleri mevcuttur. 15 adet bağlantı yeri vardır. Metal muhtemelen altın karışımıdır.
Ölçü: En: 13 cm., Yükseklik: 4 cm., Ağırlık. 26,99 gr.
Tarih: M.S. 500- 1300.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Resimdeki gibi gayet iyi.
Literatür: Metal takılar kadın takıları Tarihi Atlas.
Referans: Anadolu Medeniyetler Müzesi bulguları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Antik Askı
Obje: Metal Askı.
Detay: Roma asker askısı.
Materyal: Bronz.
Hakkında: Asker üzerine zimmetli olan ve askerlerin elbiselerini asmak için kullanılan bir bronz. Metal askı üst tarafı kıvrık tutunacak bir kıvrımı olan ve stabil bir metal parça görünümünde herhangi bir yere asılabilecek olan, bir yan taraftan küçük bir kare şeklini oluşturan, aşağı doğru ortasında kireç ve toprak deliklerinde simetrik olarak yapıldığı bir patinaya sahip metal bir askı.
Tarih: M.Ö. 200- 300.
Bulunduğu Yer: Harran Höyük.
Durumu: Oldukça iyi durumda.
Hakkında: Asker üzerine zimmetli olan ve askerlerin elbiselerini asmak için kullandıkları bir bronz metal askı.
Literatür: Roma bulguları ve takıları hakkında literatür.
Referans: Anadolu Medeniyetleri Müzesi bulguları.
Gerçeklilik: Kültür Bakanlığı Envanteri’ne Koleksiyoner Mehmet Ali Yaşar adına kayıtlıdır.
Metal Obje
Bir metal bronz iki bağlantı yeri olan ve üst tarafı bir baş şeklinde çıkık ve aşağı doğru biri uzun, biri kısa iki ayağı olan bir metaldir.
COĞRAFYA
Paleolitik Şanlıurfa.
Topraklarında avcı toplayıcılıkla hayatlarını sürdüren bu insanlar ilk olarak yerleşik düzene geçmeden bir mabet kurmak mecburiyetinde kaldılar. Bu duruma zorlanmalarının çok önemli bir sebebi vardı. Bu insanlar ilk defa hayvanlarla temasta bulundukları için hayvanlardan bulaşan bir virus veya Bulaşıcı bir hastalık, çok sayıda insanın ölmesine sebep olmuştu. Çaresizlikten bu sorunlarına umar bir çare olsun diye arayışa giren hayattaki insanların ortaklaşa kararları sonucu ortaya çıkan tanrı arayışlarının bir sonucunda buradaki mabet kurulmuş ve T sütunları üzerinde de ölüm, Tanrı ve sonrası betimlenmiş ve ölümsüzleştirilmiştir. Henüz yazının bulunmamış olduğu bu dönem, M.Ö. 9600 yılına tarihlenir.
Üst Tarafta Fırat Kıyısında Samsat Höyük.
Yörede iki anlamlı ve önemli höyük. Yukarıda Lidar Höyük, alttaki Samsat Höyük’tür. Bu höyükler, Kuzey Mezopotamya’nın önemini göstermektedirler.
Kalkolitik Dönem’de elle yapılan porselenler, artık fabrika denilen döner turnikelerde renksiz olarak yapılmaya başlanmıştır. Düz ve renksiz çok sayıda seramik üretimi bunların para kazanmak amacıyla üretildiğini gösterir. Üretilen porselenler ekonomik değerler güdülerek yapıldığı için fabrika porselenleri diye anılmıştır.
Asur ve Samsat Hakkında
Hatti’nın mirasçıları, Kummuhi ve diğer Neo-Hitit Krallıkları M.Ö. 12. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından yüzyıllar sonra, Kuzey Suriye ve Güneydoğu Türkiye’deki birkaç küçük krallığın hükümdarları kendilerini Hatti Büyük Krallarının mirasçıları olarak tanıttılar.
Kuzi-Tesub’un Mührü, Büyük Kral, Karkamış Kahramanı, Talmi-Tesub oğlu ve Hatti’nin1.Suppiluliuma’nın büyük-büyük-büyük torunu Kuzı-Tesub’ın soyundan gelenler de Melid Krallığında hüküm sürdüler. M. Liverani (ed.), Neo-Asur Coğrafyası, Roma’da JD Hawkins tarafından Lidar Höyük’te kazılan kil sızdırmazlığı üzerine bir izlenim çizmek: Roma: Universita di Roma ‘la sapienza’,1995, pl. I: şek. C. Büyük resmi görüntüleyin.
Kummuhi Komagene olarak klasik çağlarda bilinen Karkamış ve Melid arasındaki bölgede, Fırat üzerindeki bu üç krallıkta, hem de onların batı komşusu devletlerinde Hint- Avrupa Dil Ailesinin Anadolu alt grubunun Luvi dili ve Hitit İmparatorluğu günlerinden beri kanıtlanan “hiyeroglif” yazı sistemi kullanılmış ve gökteki kuşların davranışlarını inceleyerek geleceği tahmin etme sanatı olan “Augury” gibi eski kültürel gelenekler de bölgede uygulanmaya devam edilmiştir.
M.Ö. ilk bin yılda, Hitit mirasının öne çıkmasına rağmen, bu krallıkların nüfusu oldukça heterojendi. Sınır steli Kızkapanlı Köyü’nde bulunmuştur. İnşaat çalışmaları sırasında restore edilen barajdan sonra Pazarcık Steli olarak bilinmektedir. M.Ö. 705’te Asur Adad-Nerari Kummuhi ve Gurgum Neo- Hitit Kralıkları arasında sınırı işaret eder. Stelin önündeki yazıt Adad-Nerari’ye aitken Shalmaneser arkasına kendi yazısını ekledi. Stel, Ay Tanrısı’nın sembolü ve yakındaki Harran’daki en önemli tapınağı Kummuhi Krallığı, Türkiye ile Suriye arasında modern sınırın hemen kuzeyinde yer alır, Fırat’ın eğrisi ile doğuya dolanır ve kuzey komşusu Melidu’dan büyük bir dağ silsilesiyle ayrılır. Tarihi M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren nispeten iyi belgelenmiştir. Ancak aynı adı taşıyan başkenti Samsat Höyük (Klasik Samosata), Atatürk Barajı’nın inşa edilmesinden sonra 1989’da önemli bir arkeolojik katmandan önce sular altında kalmıştır. M.Ö. ilk bin yıl başlarında tarihlenebilir. Daha sonraki dönemleri, Kommagene Krallığına (M.Ö. 163- M.S. 72) Nemrud Dağı’nın dağlık mabetlerinin muhteşem kalıntılarına eklenmektedir. Kummuhi’nin Hattuşili (Asurlulara Katar), Arpad, sınırlarını tehdit etti. Kummuhi Asur Kraliyet Sarayı’nda aktif Kummuhi gelen kehanet Antik Anadolu sanatındaki ritüelleri
gösteriyor. Kalhu’dahi faaliyetler Aşşur-Nerari V M.Ö. 754-745 ve Tiglat- pileser lll M.Ö. 744-727 altında da onaylanmıştır. Kültürel transfer de diğer yönde Asis tarzında Malpınarı’nda idam edilen Şuppiluluma’nın oğlu ve halefi ile başka bir Hattuşili nin Luwi yazıtına eşlik eden kaya kabartmasıyla gerçekleşti.
Neo-Hitit ittifakına karşı savaşta Kustaspi, topraklarının bir kısmının, Kistan ve Halpi ilçelerinin yakın komşu devletler Gurgum ve Melid’i içeren düşman tarafından katılmasına rağmen Asur’un sadık bir müttefiki olduğunu kanıtladı. Asur ve Kummuhi arasındaki yakın ilişkiler ll.Sargon Dönemi’ne kadar devam etmiştir. Sargon Kummuhi’nin güney ve batıdaki komşularını, M.Ö. 717 ve 711’de Asur vilayetleri olarak Karkamiş ve Gurgum’u ilhak ettikten Kummuhi, Samosata şehrinin bulunduğu Samsat Höyük 1985 - 1989’da Atatürük Barajı’nın inşasının ardından bölge sular altında kaldı.
Lidar Höyük
240m. Uzunluğu, 200m. eni, 30 metre yüksekliği ile 650m. terasa sahip olan bir höyüktür. Bu höyük bölgedeki höyüklerin en büyüklerinden olup en yakınında olan Samsat Höyük’ün karşısından görülmektedir. En fazla 7-8 km uzaklığındadır. Ancak Lidar Höyük ilk yerleşik düzene geçildikten sonra bence Hilvan’daki Nevali Çori’den sonra bölgede önem arz eden höyüklerdendir. Hemen yakınlarındaki Hassek Höyük bir başka önem arz etmektedir. Bunları tarihlendirdiğimizde bölgedeki yerleşim tarih, konum ve ekonomik yapıları bakımından benim için önem arz eden höyüklerin başlarında gelmektedirler. Aynı zamanda Kurban Höyük, Gri Virika, Gedikli Höyük, Akarçay Höyük, Biris Mezarlığı Höyüğü, Söğüt Tarlası Höyüğü, Mezra Höyük, Kurban Höyük, Titriş Höyük birbirlerine çok uzak olmayan aynı bölgede olan höyüklerdir. Bu höyükler karakteristik olarak bir bütünü oluşturmaktadırlar.
Yerleşik düzene, Neolitik düzene geçmenin bir tek yolu vardır, o da su. Su da genelde Fırat veya Dicle kenarlarında veya uzantılarının kenarında yer almaktadır. Bu yüzden bu höyüklerin önem arz ettiğini biliyorum. Onun için de bu bölgede yaşayan medeniyetleri bir gözden geçirmekte fayda vardır.
Burada kurulan devlet ve yerleşimlerin hangi tarihe denk geldiklerini ögrenmek için bir tarih tabelası oluşturmak gerekir. Buna “Zaman Tabelası” diyelim.
Lidar Höyük’te yapılan kazı katmanları:
Periyotlar
Katman Kesin Tarih
Helen Zamanı |
<6> |
M.Ö. 330 |
Geçmiş Demir Çağı |
<6a> |
M.Ö. 600-500 |
Geç Demir Zamanı Orta Demir Zamanı ll |
<6b1a> <6b1b> |
M.Ö. 650-600 M.Ö. 725-650 |
Orta Demir Zamanı lll |
<6b2> |
M.Ö. 800-725 |
Orta Demir Zamanı l Erken Demir
Erken Demir l Erken Demir ll
<6c1>
<6c2>
<6d>
<6el>
M.Ö. 850-800
M.Ö. 900-850 M.Ö.1000-900 M.Ö. 1075-1000
Erken demir lll
<6e2> M.Ö. 1110-1075
Demir Başlanğıç |
<7> |
M.Ö. |
1100-1200 |
Geç Bronz Zamanı |
<7> |
M.Ö. |
1200 |
Lidar Höyük ve Kumuh
Bu bölgede olduğuna inanılan, ancak değişik iddiaların ortaya atıldığı bir gerçektir. Şöyle ki; Kumuh başşehri bu yerde. Asur ve Urartu bu yerde hüküm sürmüştür.
DEMİR ÇAĞI
Asur Kumuh, Urartu, Kumucha (Malatya’nın güneyinde). Kumuh Samsat’ ta. Böylece Adnan Ninari lll annesiyle Samuabat Pazır Aga. M.Ö. 805 yılında Kumuh şehrini Hava Tanrısı’na bağışlamış. Asur, Hitit Başşehri bu şehrin Kralı ll Sarduri 40 adet altın madeni 800 maden gümüş, 3000 adet Texitil 200 bronz plaka Kumuh, Asur, Hititler arasında zannediliyor. Bu olguların tümü Lidar Höyük etrafındadır. Biraz da bu bölgeden yani Mezopotamya’daki kültürlerden söz edip Lidar Höyük’le alakalarına bakalım.
Bronz Çağı
Kültürler: Kura- Araxes kültürü
Harape kültürü, İndus kültürü olarak da anılmaktadır. Halaf kültürü, Lidar ve Samsat bu kültürün içerisindedir. Halaf kültürü M.Ö. 6000’li yıllarda ve yörede tam 600 yüzyıl hüküm sürmüştür. Ta
ki Ubeyd M.Ö. 4000’li yıllarda Kuzey Mezopotamya’yı keşfederek yukarı doğru gelmeye başlayana, şehirleşme kültürünün yöreye gelişine kadar. Kalkolitik Çağı‘na denk gelmektedir. Bu çağda, tarım, imar din tarihini görmekteyiz. Ubeyd kültürü, M.Ö. 4000’li yıllardır. Kültürden bahsederken Mezepotamya kültürünün M.Ö. 6000 yılına denk geldiğini unutmamak gerekir.
Titiriş Höyük
M.Ö. 3000-2000’e tarihlenir. Burada Nekropol, 38 Mezar
bulunmuştur. 150 Adet müzelik eser elde edilmiştir. Bunları sınıflandırmak gerekir. Erken bronz döneminden zamanımıza kadar tespit edilmiştir. Güneybatı kısmında, erken bronz dönemi porselenlerine rastlanmıştır. Lidar höyüğün Kalkolitik dönem, hatta Acarmış Neolitik zamanına kadar geri gider. Son yapılan kazılarda göçükler oluştuğu için maalesef kazı tam olarak sonuçlandırılamamıştır. Yarıda kesilmek mecburiyetinde bırakılmıştır.
Kazı yapılmamış olsaydı, Demir Çağına ait bulgular kayıp olacaktı. Bu toplama merkezindeki bulgular.<<6>> katta bilinmeyecekti. Yapılan kazılarda ortaya çıktı ki; burası bir toplama merkeziydi ve binlerce yıl değişik topluluklar burada ikamet etmişlerdi. Farklı milletlerden oluşan bir toplama merkeziydi. Çok yönlü bir strateji ve grafik olarak incelenmeliydi.
Lidar’daki kazılar, bir köy yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir. Bir büyük santral, merkez değildir. Herhangi bir koruma ihtiyacı duyulmamış ve unutulmamalı ki hepsi kazılamamıştır. Etrafı sur veya duvarlarla örtülü değildir. Bu da kötü bir şey anlamına gelmez. Böyle olmasına rağmen herhangi bir yangın veya yıkıntıya rastlanılmamıştır. Kaynaklardan, bu tarihlerde Asur krallığının yüzlerce yıl savaştıkları bilinmektedir. Ancak, Lidar Höyük’te herhangi bir ize rastlanılmamıştır. Bu durum, bölgenin barışçıl bir yer olduğu anlamına gelir.
Araştırmanın Başlangıcı:
Ön Asyada Demir Çağının başlangıç hikâyesinin bir kısmı sanat tarihi ve bir kısmı da dil bilimleriyle alakalıdır.
Kazı yapılan alanlarda çoğu kez bulunan bir parça porselen mutlaka o yerle ilintili olmayabilir. Ancak yapılan kazılarda, çok sayıda aynı gruptan buluntuda Demir Çağı porselenleri ele geçmiştir. 1882 yapılan samel zincirli Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da yapılan İncelemeler Asurlar hakkında 1903 yılında tekrar devreye girdi. Asur kazıları H. Winrkler tarafından Hattuşa Boğazköy’de 1906 yılında yapıldı.
Bugünkü yüzlerce bulgu yerlerinde sorulan sorular bellidir. Bunların çoğu kontrol edilmiş olmasına rağmen. Kronoloji olarak eksik gösterilmekte ve kültürel olarak konuşulması, sıralanması ve arkeoloji için bulunan sayı çokluğu önem arz etmektedir. Ve tarihi yolda doğru kararlar almak, porselen hakkında toplanan dataların porselen kronolojisine yardımcı olmak bunlarla mümkündür.Yapılan işlerin sonuçları bununla mümkündür. Bulunan materyallerin yeryüzüne yakın olmaları üst tarafta bulunmaları stratigrafik bakımından alınan dataları zorlaştırır ve yer hakkında doğru tespit yapmayı zorlaştır. G. Schwarz’a göre önce korunageliş kontrol sistemini çalıştırmak
gerekir. Lidar’daki bulgular (başlangıçta) böyle olmamış. Önce stratigrafik emniyeti ve kronoloji yer sırasına konmadan araştırma kapanmıştır.
Demir Çağı başlangıcı, Türkiye ve Suriye genel olarak, Hititler olarak gösterilmiştir. Firigyalılardan, Geç Hititlere, Yeni Asurlardan veya Urartulardan konuşulmuştur. Demir Çağı başlangıcında arkeoloji bilimi bunları ayırt etmek için epey zorlanmıştır. Bununla beraber Lidar Höyük‘te yapılan araştırma (Demir Çağı) ilklerdendir ve arkeolojiye hizmet edecektir. Bu başlangıçta yapılan kazılarda, burada Geç Hitit Dönemi olarak işe başlanılacaktır. Lidar’ın kuzeydoğusuna gidilmesine rağmen, Hititlere ait herhangi bir bulgu bulunmamıştır.
Türkiye’de Demir Çağı erken, orta, geç olarak üçe ayrılmıştır, 1100 ile 1000 yılları arasındadır.
M.Ö. lll. Demir Çağı ise,
800 ile 500 M.Ö. Acemindi ve Pers
Kendi zamanlamalarına göre ayrılmakta. İran’a göre zamanlama terminolojisi:
Acemindi Zamanı
Demir Çağı lV M.Ö. 550‘ den Demir Çağı lll M.Ö. 800-550 Demir Çağı ll M.Ö. 1000-800
Demir Çağı l M.Ö. 1450-1350-1100
Suriye’ye göre: Burada da arkeologlar arasında zamanlama açısından problem var.
Moorey 1980 Lebcau 1983
Persiş Okpation M.Ö. 550 330 lll B 550 330
Geç Demir lll M.Ö. 750 725 lll H M.Ö. 700 550
Orta Demir ll M.Ö. 950 900 750 725 ll M.Ö. 100 700 Erken Demir l M.Ö. 1150-900 M.Ö. 1200-1000
Anlaşılıyor ki Lidar Höyük, bir tek yer olarak bulunan göçmen yerleşimi olarak, Demir Çağına ait tek yer olarak karşımıza çıkıyor. Buna karşın Demir Çağı‘nda Suriye ve Türkiye‘nin çeşitli yerlerinde yapılan kazılar. Lidar Höyük‘teki M.Ö. 1000 yıllarında göçmen hiyerarşisini ve bu yerin göçmen tarihini bu yerin büyüklüğünü bilmekten geçer. Buraya gelen göçmenlerin kolaylıkla yapabilecekleri formdan bahsedilmektedir. Bulgu yerinde bir bilgi eksikliği, o zaman porselen için gerekli olan materyallerin bugün de halen geçerli olduğudur.
Demir Çağı‘ndan bu yana seramik için kullanılan kum, kireç gibi malzemelerin günümüzde de aynı ölçüde kullanıldığı anlaşılmıştır. Lidar Höyük’te bulunan porselen materyallerinin, 1. ve 2. binli yıllardan şimdiye kadar arkeoloji biliminden bahsedilen araştırmaların, yeniden veri olarak Lidar’daki bulguları Demir Çağı öncesi 1. ve 2. binli yılları kayıt altına alması gerekir.
Porselen Karışımı
Kum, taş parçacıkları. Ufalanmış kireç, taş tozları, saman sapının değişik oranlarda karışımları dikkat çekmiştir. İnce altın, çoğunlukta bazı istisna mallarda kullanmışlar. Her zaman kullanıldığı söylenemez.
Lidar Höyük karışımı. Az 1-10 %mm,
Çok ince (<0.2) mm, İnce 0.2-0.5mm,
Orta 0.5mm – 1.2mm, Kaba 1.2- 2.0 mm, Çok kaba 2.0-3.0 mm,
kaba 3.00 mm‘ den büyük.
Devamında Demir Çağı porselenleri, çabuk döndürülen çarkların üzerinde yapılan porselenlerdir. Yalnızca bunlardan Rilan
porselen silsilesi Bazıları elle yapılmıştır. Bazı porselenler çok büyük olarak yapılmıştır. bölümlere ayrılmış olarak. Parça parça yapılarak. Hepsi daha sonra birleştirilerek yapılandır. Kırılan yerlerden parçaların birbirine kaynatıldığı görülmektedir.
döndürülerek yapılan ve elle yapılanlar arasında fark zor anlaşılmaktadır. İşte bunlardan elle yapılanların dış görünümlerinde kuvvetlice bir çalışma yapılmıştır.
Lidar Höyük’te Yapılan Porselenler
Elle ve döndürülerek yapılan seramikler arasında fark hemen hemen yoktur. Bunu çoğu zaman üzerindeki çizgi ve incelikten anlamak çok güçtür. Oysa biri elle, diğeri döndürülerek yapılmıştır. Bu yapımın sonunda parlatmak, sert bir cisimle yapıldığı ve deriyle parlatıldığı anlaşılmaktadır. Teknik ve alet olarak Lidar Höyük’te yapılan porselenlerden elle yapılanlar daha değerlidir. Karışım ve ( Rilen porselen) olarak bilinir.
Tam veriler, fırınlama üzerine; fırın atmosferi ve sıcaklığı laboratuvar olmadan mümkün olamaz. Mikroskop altında süsteki boyalar ve çatlaklıklardaki oluşan renkler analiz edilmelidir. Kazılardan çıkan parçalar bize hemen hemen her zaman bütün renk gruplarından, oksitlenmeleri fırınlamalarda inceleyebilir. Bazen siyah parçalarda da oluşabilir. Tencereler ve kazanların tamamının boyanmadıkları bilinir. Oysa bu tencerelerin oksitlenerek yandığı tesbit edilmiştir. Siyahlığı yakıldıktan sonra tamamlanmıştır. Tabii bu şekilde fırınlanan tencereler genelde elde yapılan tencerelerdir. Renkleri ne olursa olsun, kaliteleri hep aynı kalmaktadır. Lidar’da yapılan porselenler, 5 değişik grup içerisine koyduğumuzda kendini gösterir. Eşya grubu; bu gruptakilerin hepsinin katkı maddeleri kum, küçük öğütülmüş taş, kireç, organik (sap) kullanılmıştır. Höyük, tepe anlamına gelmektedir ve yerleşim yeri demektir. Geçmişte insanoğlunun yaşadığı yerlerin adıdır. Genelde yerleşik insanların kurmuş oldukları yerlerin üst üste geldiği için zamanla yükselen geçmişe doğru medeniyetlerin bulunuğu yerlerdir.
Bu yerlerin incelenmesi ve içlerindeki var olan bulguların açığa çıkarılmasıyla hangi topluma ve medeniyete ait olduğu bilgileridir.
İşte bu yüzdendir ki, Kuzey Mezopotamya’da bulunan höyükler, horizon takviminin başlangıcı olan, bugün de içinde buluduğumuz zamandır. Yani buzulların erimesiyle zamanla oluşan ormanlıklar ve yabani hayvanların çoğalmalarıyla bolluk olması insanların burada avlanmalarına ve yaşamalarını sebep olması anlamına gelmektedir. Bu yerler ilk yerleşimlerdir. Bunlar sırasıyla avcı toplayıcı olan Paleolitik Dönem M.Ö.
10.000 yıllarına denk gelen yerlerdir. Bundan sonra da insanoğlunun ilk olarak tarım ve imar yaptığı yerlerdir. Bu döneme de, Neolitik Dönem denmiştir. Bir yandan da yerleşik düzendir. Yani insanoğlu kendine konaklamak için barınak ev yapmıştır.
M.Ö. 8600-8100 bundan sonra da Çanaksız Çömleksiz Dönem olarak M.Ö. 7200’lü yıllar ondan sonra da üretimi artırarak var olanlarla yetinmeyip sosyalleşitiği Kalkolitik Dönem‘e
geçildiği M.Ö. 6100-5500 yıllara kadar gelen bir süreçtir. İşte bu süreçte de kendini koruma altına alarak daha da büyük ve güzel evler yaparak yerleştiği höyükleri genişletilmelerine ve yayılmasına neden olmuştur. Bu dönemin bir diğer ismi ise Erken Tunç Dönemi olmuştur. Bu zaman dilminde de insanlar, dışarıdan gelecek tehlikelere karşın etrafları surlarla çevrili, erişilmesi kolay olmayan, hendeklerden sonra, korumalı höyükler içerisinde yaşamışlardır. Bunu ETD’den sonra M.Ö. 5500-3200 yılları arasında görmekteyiz. Tabii ki yörede, Mezopotamya’nın genelinde insanoğlu çoğalınca savaşlar ve değişik insan topluluklarının birbirlerine üstünlüklerini ve biribirlerinden faydalanmalaının sonucu olarak da aralarında savaşları görmekteyiz. Anadolu Tunç Çağı olarak ele alacak olursak sırasıyla bu toplumların, Anadolu topraklarında, Kuzey Mezopotamya topraklarında var olduklarını göreceğiz.
Hattiler Akkad İmp.
Luvvi Krallığı Luviler Asurlar Ticaret Kolonileri Akalar Krallığı (Münekaşalı) Kizzuvatana Krallığı
M.Ö. 2500 2000 -1700
M.Ö. 2400- 2150
M.Ö. 2300-1400
M.Ö. 1950-1750
M.Ö. 1700-1300
M.Ö. 1650-1450
Hititler yak. Bizim bilgimiz
M.Ö. 1680-1220
M.Ö. 2000-1200
Demir Çağı‘na denk gelmektedir. Bu zaman dilminde de yöredeki yenilikler ve ticaretin yanı sıra savaşlara sahne olmuştur. Bu da hep bu höyüklerin bulunduğu yerlerde yaşanmıştır. Bu sebepledir ki, höyükler yaşanmışlık bakımından çok önem arz etmektedir. Yine geçmişteki yerleşkelerden ve medeniyet olarak anlatmaya devam edecek olursak sırasıyla:
Geç Hitit Kralları Frigya Frigler Urartular
M.Ö. 1200-800
M.Ö. 1200-700
M.Ö. 859-595-585
Daha sonradan da aynı höyüklerden Lidar höyük bunlara örnek verilebilinir. Samsat Höyük de olabilir. Bu sayacaklarımız devletler aynı zamanda bu höyüklerin bulundukları yerlerde hüküm sürdükleri bilinmektedir.
Demir Çağı’ndan Klasik Antik Dönem’e doğru: Farsların Ahameniş İmparatorluğu
Mekedonya
M.Ö. 559-331
İmparatorluğu Selukos İmparatorluğu
M.Ö. 334-301
M.Ö. 305-64
400’lü yıllarda Helen ve M.Ö. 330’lu yıllarda Büyük İskender’in daha sonra da M.S. bu höyüklerde Doğu Roma uzantısı olan ve yörede hüküm süren Bizans İmparatorluğu uzantısı ve M.S. 670’li yıllarda da İslami Devletlerin bu yörede hüküm sürdürdüğü Osmanlı Devleti kuruluşu M.S. 1299-1453 olduğu bilinmektedir.
Roma Cumhuriyeti Roma İmparatorluğu Orta Çağlar
M.Ö. 133- M.Ö. 27
M.Ö. 27- M.S. 330
Bizans İmparatorluğu Anadolu Selçuklu Devleti Artuklu Beyliği İlhanlılar
M.S. 330-1453
M.S. 1077-1307
M.S. 1101- 1409
M.S. 1256-1355
Bu anlatılan höyüklerin önem ve anlamı daha sonra da Moğolların bölgeye gelmelerinden sonra Selçuklu Devleti’nin buralara kadar geldiğini M.S. 1000’li yıllarda hatta hemen bu bölgede Ertuğrul Gazi’nin babası olan Süleymen Şah’ın türbesini görmek mümkündür. Daha sonraları da yine İslami devletlerin Selhaddini Eyyubi’nin, Kılıç Arslanın bu yörede hüküm sürdürdüğü; Artuklu, İlhanlıların aynı yörede hüküm sürdürdükleri ve yörede bulunan bu höyüklerin devamı olduklarını hatırlatmak isterim. Daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu’nun Yavuz Sultan Selim’in bu toprakları kendi topraklarına katarak günümüze kadar geldiği yerlerdir.Bu höyüklerde bu denli medeniyetlerin izleri olunca da, burada kültür, din, sanat benzeri gelişmelerin höyüklerde açığa çıkartılarak insanoğluna sunulması gerekmektedir.
İhtiyaçlarının doğduğunu bu ihtiyaçları gidermek için bulunan sanatkârlar kendini korumak için asker yetiştirdikleri yönetim içinde ilk olarak güvendiği tapınaklardaki yöneticiler mal sattırdıkları, insanların sınıflandırıldıkları, ölülerini belli şekillerde gömdükleri ve bunları sırasıyla yerleştikleri höyüklerde peşlerinde bıraktıklarını yine bıraktığı höyüklerde görmekte ve onlara anlam ve mana yükleyerek yapmış olduklarını bulup adlandırmaya ve insanoğlunun geçmişteki tarihine ışık tutmaktan başka herhangi bir amaç gütmemekteyiz. Tarihin ortaya çıkarılması bakımından var olan höyüklerdeki kazıları sürdürüp insanoğlunun aydınlanmasına yardımcı olmalıyız.
Var olan ormanlarda insanların kendilerini doyurmaları açısından kolay olan beslenme ve daha sonraları bölgeye yerleşmeleriyle de sosyalleştiklerini göstermektedir. İşte bu sosyalleşme zincirinin nasıl oluştuğunu gösteren halkaların zaman ve mekân olarak Kuzey Mezopotamya’daki silsilesinin açıklanması aşağıdaki höyüklerdeki tarihi bulgularıyla anlatılmaktadır.
Göbeklitepe Höyük
Paleolitik Dönem’e ait yerleşkelerden, ilk insanların tapınak olarak tapındığı yerlerin başında gelmektedir. Şanlıurfa ili merkezine bağlı tektek dağları eteklerinde kurulu ve ovayı tümüyle kucaklayan bir yüksek tepe üzerine kurulu bir tapınaktır.
Şanlıurfa’nın 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. Bu yapıların ortak özelliği, T biçimindeki 24 dikilitaştır. Dairesel planda dizilmiş, araları taş duvarla örülmüştür. Bu yapnın merkezinde daha yüksek boyda iki dikilitaş karılıklı olarak yerleştirilmiştir. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartılarak veya oyularak kullanılmıştır. Bu kompozisyonun bir öykü, bir anlatım veya bir mesaj ifade ettiği düşünülmektedir. Hayvan motiflerinde boğa, yaban domuzu, tilki, yılan, yaban ördekleri ve akbaba en sık görülen üzerinde insan el ve kol çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartılarak veya oyularak yapılan motiflerdir. Bir yerleşim yeri değil kült merkezi olarak tanımlanmaktadır. Buradaki kült yapılarının üretime geçiş aşamasında tarım ve hayvancılığa yakın olan son avcı grupları tarafından inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Diğer anlatımla Göbeklitepe, çevredeki oldukça gelişmiş ve derinlik kazanmış bir inanç sistemine
sahip olan avcı-toplayıcı gruplar açısından önemli bir kült merkezidir. Bu durumda bölgenin en erken kullanının çanak çömleksiz Neolitik Çağ’ın PPN, Pre-Pottery Neolithic A evresine M.Ö. 9600-7300 yani günümüzden en azından 11.600 yıl öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Bununla birlikte Göbeklitepe deki en eski faaliyetleri tarihlendirme olanağı şimdilik yok fakat bu anıtsal yapılara bakıldığında Paleolitik Çağ’a kadar uzanan, birkaç binyıl daha eskiye, epipaleoolitike kadar giden bir geçmişi olduğu düşünülmektedir.
Göbeklitepe’nin bir kült merkezi olarak kullanımının M.Ö. 8 bin dolaylarında kadar devam ettiği ve bu tarihlerden sonra terk edildiği, başka veya benzer amaçlarla kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bütün bular ve kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Göbeklitepe’yi eşsiz ve özel yapmaktadır.
Bu bağlamda UNESCO tarafından 15.04.2011 tarihinde Dünya Miraslarına aday gösterilmiştir. Bütün bu dikilitaşlar, stilize insan heykelleri olarak yorumlanmaktadır. Özellikle D yapısı merkez dikilitaşlarının gövdesinde bulunan insan el ve kol motifleri, bu konudaki her türlü şüpheyi ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla “dikilitaş” kavramı, işlev belirtmeyen yardımcı bir kavram olarak kullanılmatadır. Esasen bir kavram olarak kullanılmaktadır.
“Dikilitaş”lar, insan vücudunu üç boyutlu olarak betimleyen stilize tarzda yontulardır. Buradaki kazılarda çıkarıtılan bazı heykel ve taşlar Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmektedir. Değerlendirmeler ve yorumlar Göbeklitepe’deki kazılara kadar bilim dünyası, göçebe küçük gruplar halinde örgütlendiği düşünülen avcı-toplayıcı topluluklar olduça basit standartlarda yorumlamıştır. Ancak kazılarda ortaya çıkan, bir kült merkezi olarak anıtsal boyutlarda mimari, büyük taş yontular, sembolik motifler ve stilize edilmiş canlandırmalar, en azından bu bölgedeki toplulukların oldukça gelişkin ve çok yönlü bir sosyal yapıya sahip olmaları gerektiğini göstermektedir.
Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan bütün bu buluntular böylesi faaliyetleri gerçekleştirebilmek için kalabalık grupları bir araya getirmekteki organizasyon gelişkenliğinin kişisel sanat becerilerinin ve ritüel etkilerin, bir çeşit sanat anlayışının ve arayışının varlığını ortaya koymaktadır. Bu bulgular ışığında bilim dünyası, avcı-toplayıcı toplulukların sosyokültürel yapısı hakkındaki hâkim görüşleri gözden
geçirmek zorunda olmaktadır. Arkeolojinin bu konudaki geleneksel görüşü, ancak tarım devrinin Neolitik devrim topluluklarına bol ve güvenli besin kaynağı ve zaman sağladığını bu sayede anıtsal bir mimari ve zengin bir sembolik anlatım geliştirebildikleri yönündeydi. Ne var ki Göbeklitepe’yi yapanların tarımcı topluluklar olmadığı anlaşılmaktadır.
Bilim dünyası avcı-toplayıcı grupların küçük birimler olduğunu, her gün besin sağlamak için uğraşmak zorunda kaldıklarını ve sadece
o günü kurtarabildiklerini kabul etmekteydi. Bu gibi kült yapılarını inşa etmek ve bu merkezleri amaçları yönünde kullanmak, muhakkak kalabalık bir grup insanı avcılıktan ve toplayıcılıktan bir süre için de olsa çekmeyi gerektirmektedir.
Kazı başkanı Klaus Schmidt ve ekibi, tonlarca ağırlıktaki dikilitaşları kayalardan kesip çıkarmak, işlemek, yarım kilometreye yakın bir mesafeyi kat ederek Göbeklitepe’ye getirmek ve yapıları inşa etmek için en az 500 kişinin çalışmış olması gerektini düşünüyorlar. Her şeyden önce bu insanların beslenmesi gerekmektedir. Bu durum göz önünde bulundurularak bu insanların ihtiyacı olan besin maddelerini sağlama gereğinin, tarımı keşfetme yönünde bu toplulukları zorladığı ileri sürülmektedir. Gerçekten de lll. tabaka yapılarının daha sonra örtülmesinde kullanılan dolgu yığını içinde büyük sayılara ulaşan miktarda hayvan kemikleri bulnmaktadır. Bulunan hayvan kemiği parçalarının sayısı 100 bini geçmektedir. Bu durum Göbeklitepe’de çok fazla et tüketildiğini göstermektedir. Bu et tüketimi, çalışanların ihtiyacını karşılamanın yanı sıra burada düzenlenen ritüellerde yapılan şölenlerde, çevreden gelen insanların ihtiyacını karşılamış olabilir, hatta kurban törenlerinde kullanıldığı da düşünülebilir. Bu durum şüphesiz insanları daha geniş besin kaynakları aramaya itmişti. Bütün bunlar Arkeolog Ian Hodder’in sosyokültürel değişmelerin tarımdan önce gerçekleştiği tezinde ifade bulmaktadır. Bu bağlamda, Göbeklitepe buluntularının ışığında Neolitik Devrimin çekirdek bölgenin Levant olmakten çok Torosların güney etekleri olabileceği sorgulanır olmuştur. Arkeologlarca üzerinde durulan diğer bir konu da bu yapıların inşa edilmesinin gerektirdiği son derece karmaşık organizasyonun avcı-toplayıcı topluluklarca nasıl sağlanabildiği konusudur. Alman Arkeoloji Ensitiüsü’nden Harald Hauptmann bu
organizasyona dini liderlerin önderlik ettiğini ileri sürmektedir. Bu durumda seçkin bir tabakalaşmanın bu toplumlarda ortaya çıkmış olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Klaus Schmidt de Göbeklitepe’yi inşa eden toplulukların bir toplum olduğunu ifade etmektedir. Hâlbuki bilim dünyasında Göbeklitepe’ye kadar hâkim olan bakış açısı, karmaşık dini uygulamaların ve organizasyonunu ancak tarımın ekimin geçim tarzı olduğu topluluklarda ortaya çıktığı yönündeydi. Ancak Göbeklitepe bu yaklaşımı sorgulamak zorunda bırakmaktadır. Gerçekten de bu denli anıtsal yapıları ortaya çıkaracak işgücünü çevredeki avcı-toplayıcı gruplardan alarak çalıştırmak, ancak köklü bir inanç geçmişine dayanacaktır. Diğer taraftan özellikle hayvan kabartmalarında ister istemez dikkat çeken bir ustalık vardır. Farklı bir ifadeyle sanat denebilecek bir üsluplaşma görülmektedir. Uzman bir sanatçının elinden çıkmış, o üslubu bilen birilerinin yaptığı eserler olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu sanat üslubunun uzun bir geçmişinin olması gerektiği ortadadır. Diğer taraftan Göbeklitepe’de bulunan bu sembollerin benzerleri, fakat daha küçük ölçekli olarak Kuzey Irak ve Suriye’ye kadar yayılan bir bölgede yürütülen arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Bu verilere dayanılarak Göbeklitepe’nin Neolitik Dönemde kültürel etkileşim açısından bir merkez olduğu ileri sürülmektedir.
Nevali Çori Höyük
Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinin, Gül Uşağı Mahallesi’nin hemen kuzeybatısında bulunan bir höyüktür. Atatürk Barajı Gölü yapımından önce Fırat’ın bir kolu olan Kantara Deresi’nin iki yanında yer almaktadır. Dere höyüğü ikiye bölmüş durumdadır. Kıyısında bulunan ve ilk yerleşik düzene geçilen yerlerin başında gelmektedir.
Yerleşim, derenin doğu yakasında 90x40 metre boyutlarında, batı yakasında ise daha küçük bir alandır. Bu yerleşmelerden büyük olan doğu Nevali Çori l., batı tarafındaki ise Nevali Çori ll. olarak adlandırılmaktadır. Yerleşmenin arkeolojik olarak en önemli tabakaları beş yapı katı olarak izlenen, Nevali Çori olarak tanımlanan kesimdeki Çanak Çömleksiz Neolitik çağ tabakalarıdır. Bu tabakalarda yürütülen kazı çalışmaları ve buluntular üzerinde yapılan analizler, Nevali Çori Neolitik halkının esas olarak avcı-toplayıcı yaşam tarzını sürdürmekle birlikte, tarım ve hayvancılık yapıtını ortaya koymaktadır.
Ortaya çıkarılan mimari kalıntılar ise Orta Fırat Havzası’nın Erken Neolitiği hakkına önemli bilgiler vermiştir. Özellikle, Göbeklitepe, Urfa Yenimahalle, Karahan Sefertepe, Hamzan Tepe ve Taşlı Tepe gibi arkeolojik alanlarda benzerleri görülen T biçimli sütunların yer aldığı kült binası önemli bir keşif olmuştur. Nevali Çori buluntuları üzerinde yapılan radyokarbon neolitik yerleşimin M.Ö. 8600-8000 ya da M.Ö. 8530-7540 tarihlerine dayandığını göstermektedir. Kült yapısı dönem olarak Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemi’nin B evresi başlarına tarihlendirilmektedir. Nevali Çori sakinlerinin esasen avcılık ve toplayıcılığa dayanan bir geçim tarzı sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Yontma Taş aletlerinin içinde av silahlarının baskın ağrlığı da bunu göstermektedir. Diğer yandan özellikle ele geçen hayvan kemikleri üzerinde yapılan incelemeler, hayvan yetiştiriciliğinin zaman içinde önemi artarken avcılığın öneminin azaldığını göstermektedir. Yine de avcılık ve toplayıcılık günlük beslenmenin ana bileşenlerini oluşturmaya devam etmektedir. Ama tarım ve hayvancılıktan sağlanan gıda maddeleri beslenme alışkanlıkları içinde giderek büyüyen bir yer kaplamaktadır. Nevali Çori Neolitik Toplumunun, einkorn Triticum boeoticum, Triticum monococcum, emmer Triticum dicoccoide, Triticum dicoccum, yabani arpa Hordeum distichon,
Hordeum spontaneum, mercimek, Lens culinaris, bezelye pisum sativum, burçak, vicia ervilia, bakla, lathyrus sativus, Vicia faba , yetiştirdiği Antep fıstığı badem, üzüm, bazı yabani otlar, kavuzlu buğday topladığı, iki tür ceylan, yaban domuzu, yaban sığırı, iki tür geyik, yabani koyun, yaban keçisi, yaban eşeği, avladığı anlaşılmaktadır. Buğday türleri einkorn ve emmer, tüm neolitik tabaklarda kültüre alınmış olarak görülmektedir. Yani toplayıcılık değil, tarımsal faaliyet ürünüdür. Ancak, her ne kadar bitki kalıntıları üzerinde yapılan incelelemeler Nevali Çori de Çanak Çömleksiz Neolitik B Evresi başlarında tarım yapıldığına kanıt teşkil ediyorsa da, bu kanıtlar halen tarımın burada başladını göstermemektedir. Tarımla ilgili bilgi birikimi ve kullanılan tohumlar başka bir yerden getirilmiş de olabilir.
Lidar Höyük
Lidar höyük Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinin köyüne bağlı bir bakır madeninin 19 tane değişik türde fırınlara sahip olan Samsat’ın karşısında ve ticaret yolu üzerinde kurulu olan bir höyüktür. Lidar Höyük, Şanlıurfa’nın kuzeybatısında Bozova ilçesinin 23 km
kuzeyinde yer alan bir höyüktür. Atatürk Barajı Gölü altında kalan höyüğün adının Bizans belgelerinden görünen Litar Kalesi’nden geldiği düşünülmektedir. Höyük 200x240 metrelik bir tepe olup oldukça geniş bir yerleşme alanına sahiptir. Tepenin teraslarıyla yayılarak 650 metre çapında bir yerleşkedir. Fırat üzerinde bir geçitte bulunması, Gritille höyüke ve Samsat höyüke yakınlığıyla kervan ve ticaret hattı üzerindeydi. Doğal olarak önemli bir yerleşimdir. Höyük aşağı Fırat Havzası yüzey araştırması projesi kapsamındaki çalışmalar sırasında 1979 yılında saptanmıştır. Aynı yıl başlayan kazılar, Alman Arkeoloji Enistitüsü İstanbul Şubesi ve Heidelberg Üniversitesi adına Prof.Dr. Harald Hauptmann başkanlığında, höyüğün Atatürk Barajı Gölü altında kalacağı 1987 yılına kadar sürdürülmüştür. Kazı sonuçlarına göre höyük ETÇ ortalarından Ortaçağ M.S. 1300 yüzyılına kadar kesintisiz iskân edilmiştir. Türkiye’de yapılan çok önemli kazılardan bile bir final yayını olmadığı gerçeği bu kazıyla ilgili olarak Kazı Sonuçları Toplantıları’nda sunulmuş bir bilidiri bile yoktur. Kazılarda ele geçen buluntular arasında Asur oturan keçi heykeli, Geç Demir çagı, bronz küvet, sikkeler, takılar çeşitli devrelere ait çanak çömlekler sayılabilir. Buluntular Şanlıurfa müzesinde sergilenmektedir. Bölgenin en önemli ve büyük höyüklerinden biri olan Lidar Höyük, Erken Tunç Çağı’nda ve özellikle M.Ö. 2000 önem kazanmıştır. Ortaçağ’da giderek küçülmüş bir köy haline dönüşmüştür. Bölgedeki Korucu tepe, Norşun tepe, Tepecik, Makaraz tepe, Tülin tepe, Könk gibi yerleşimlerin, civarındaki küçük köylerden, daha hızlı geliştikleri böylece onlar üzerinde hâkim bir konuma ulaştıkları, mimari gelişimlerinin izlenmesinden anlaşılmaktadır. Lidar Höyük’te 1980 yılında kazı çalışmaları yapılmıştır.
Kurban Höyük
Kurban Höyük Şanlıurfa iline 60 km uzaklıkta olup Bozova ilçesinin Cümcüme köyüne 1,5 km uzaklıkta olan Fırat nehri kıyısında olan höyüktür. Samsat yakınında olan bir höyüktür. Höyük, Nehrin güneybatısında 1,5 km genişlikteki alçak teras üzerinde kurulmuştur.
Halaf Dönemi‘nin en korunaklı yerleşkelerinden 2,6 metre olan dairesel planlı (Tolos) yapıdır. Kalınlığı 1,5 metre olan kerpiç tuğlalardan oluşmaktadır. 3,2 metrekarelik dikdörtgen ekiyle iç mimarisiyle tam bir Dramoslu Tolos 5. Evresi açığa çıkarılmıştır.
Ubeyid kültürünü ile alakası olmayan uruk kültürünü yansıtan kaba ve özentisiz çanak ve çömleklere rastlanılmıştır. Daha çok kültürel olmayıp, kronolojik olarak benzerlik gösteren yöresel bulgulardır. Geç kalkolitik çağ döneminin Uruk Devri‘ne ait olduğu bilinmektedir. Uruk yayılımı bağlantılı olarak Devrik ağızlılar gibi Geç Kalkolitik tipi Uruk mallarının ağırlıkta olduğu bilinmektedir. Yanı sıra Karaz malı az sayıda kayıt edilmiştir.
Ayrıca bulunan bulgular arasında 40 yaşlarında bir Akdenizli kadın iskeleti bulunmuştur. 20-30 yaşlarında düşmüş halde olan kadın
ve de 22 yaşında bir erkek iskeleti Geç Kalkolotik Çağ‘a ait hayvan kemikleri, çokça domuz, az sayıda küçükbaş ve sığır bulunmuştur.
Samsat Höyük
Adıyaman ilinin kazası olan Samsat’ın kuzeydoğusunda yer alır. Günümüzde Atatürk Barajı Gölü altında kalmış bir höyüktür. Mezepotamya ticaret yolu üzerinde kurulu bir höyüktür. Fırat nehrinin hemen kıyısında olan yüksek bir höyük olan Samsat Höyük 40 metre-yükseklikte olup alanı 500x350 metrekaredir. Samosate Samosatum İslam kaynaklarına ise Semisat Sumaisat olarak geçmektedir. Fırat‘ın genişlediği aynı zamanda sığ olduğu bir yerdedir. Yerleşim olarak ise höyük, teraslar ve eski şehirden oluşmaktadır.
M.S. 1200-1300 yıllardan anlaşılan sikkeler bulunulmuştur. Bunlardan Selçuklu sultanlarından olan Giyasettin Keyhusrev. M.S. 1192-1195, Alaadin Keykubat M.S. 1219-1236,
- Giyasseddin Keyhusrev M.S. 1236-1246, Rükeneddin Kılıçaslan‘ın M.S. 1257-1264 sikkeleri yanı sıra Selahaddin Eyyubi‘nin M.S. 1170-1193 Harran‘da bastırdığı sikkeler bulunmuştur.
Aşağı şehir ll. katında bulunan ayaklı kadeher, bardak ve kaselerden oluşan cam eşya koleksiyonu oldukça zengindir. Diğer buluntular arasında kandiller, fildişi bir tarak ve koku şişesi, pişmiş
topraktan kandiller, kemikten kaşıklar, yaprak şeklinde mermerden aplik ve sikkeler sayabiliriz. Bizans suru üzerine kurulu bir Selçuklu Dönemi suru saglam olarak korunmuştur. Bu surlarda kireç taşı üzerine çalışılmış usta bir hattatın elinden çıkmış olan kitabe, Diyarbakır Şahı Karaaslan‘a aittir. Sarayın merkez avlusu olduğu düşünülen bölüm 14, 65 x 20, 55 metre ölçülerinde olup mozaik köşelidir. İslami Dönem 1, 8 metre çapındaki bir kuyuya atılmış beş iskelet bulunmuştur.
En altta iskeletin boyun hizasında Abbasi Dönemi‘ne ait altı sikke ve gümüş sikkeler. Bunlardan biri Harunürreşid M.S. 766-709 ikisi ise Mütevekkil’e M.S. 822-866 olandır. Samsat’ın tarihindeki önemi Kommagene Krallığı’nın başşehiri olmasıdır. Dolayısıyla özellikle Helenistik Dönem krallıklarından biri olan Kommagene Kralı I. Antichus Dönemi‘nde M.Ö. 69-34 bir ticaret merkezidir. Bu konumu nedeniyle bir akının hedefi olmaktan kurtulamayıp istilalara maruz kalmıştır. Bu istilalar içinde Hitit, Hurri, Asur, Urartu, Babil, Arami, Med, l. Pers İmparatorlugu. Grek, Roma, Bizans, Ermeni, Haçlı, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Artuklu, M.S. 1097-1098, Eyyubi, Moğol, Memluk sayılabilir
Nurşin Tepe
Karababa platosu üzerinde bulunan Nurşin Tepe, ilk olarak Prof. Dr. Hauptmann tarafından kazısı yapılmış ancak bundan önce de başkaları tarafından kazısı yarım bırakılan bir yer olup Hauptmann’ın burası hakkındaki görüşü buranın bir at mezbahası olduğudur. Elazığ ilinin Elazığ il merkezine 26 km güneydoğusunda Alişam Köyü‘nün 3 km güneyinde yer alan bir höyüktür.
Höyük, Keban Barajı su toplama sahasında kalmış olup barajın tamamlandığı 1975 yılınan itibaren yavaş yavaş göl suları etkisiyle erimekte olan bir adacıktır. Tepe, baraj suları yükselmeden önce 150x130 metre boyutlarında ve 35 metre yüseklikteydi.
Höyükteki yerleşme alanı ise 500x300 metrelik bir alana yayılmıştı Değerlendirme bölgenin en önemli ve büyük höyüklerinden biri olan Lidar Höyük, Erken Tunç Çağı’nda ve özellikle M.Ö. 2 binde önem kazanmıştır. Orta Çağ’da giderek küçümüş, bir köy haline dönüşmüştür. Bölgedeki Korucutepe, Nurşuntepe, Tepecik, Makaraz Tepe, Tülin Tepe, Könk gibi yerleşimlerin, civarlarındaki küçük köylerden daha hızla gelitikleri böylece onlar üzerinde hakim bir konuma ulaştıkları, mimari gelişimlerinin izlenmesinden anlaşılmaktadır. Nurşuntepe’de bu durum daha da belirgindir. Nurşuntepe Eski Tunç Çağı’na tarihlenen 6. Tabakada “Bey“ olarak tanımlanan bir siyasi otoritenin konağı olabilecek anıtsal yapıya ilişkin mimari ortaya çıkarılmıştır. Aynı tabakada gelişmiş binalardan söz edilmektedir. Bu buluntular çerçevesinde söz konusu yerleşimlerin, özellikle de Nurşuntepe’nin tek başına egemen şehir devletleri olduğu önerlilmektedir. Buluntular, kazılarda Erken Demir Çağı yapı kompleksinin Geç Tunç Çağı’na ait bir yangın tabakasının üstünde yer aldığı ifade edilmektedir.
Erken Demir Çağı tabakaları sularla çevrili olup evler taş temel üzerinde ahşap hatıllarda desteklenen kerpiç durvarlala inşa edilmiştir. Tüm yapılarda yangın izlerine rastlanılmaktadır. Erken Demir Çağı tabakarında yedi mezar bulunmuştur. Bu mezarlara gömüt armağanları olarak demir ok uçları ve demir bırakılmıştır.
Harran Höyük.
Harran Evleri.
Şanlıurfanın ilçelerinden olan Harran, daha çok Demir Çağı döneminin yerleşkelerindendir. Şanlıurfa‘nın 44 km güneydoğusunda Harran ilçesinin içinde yer alan bir höyüktür. Tepe, 50x30 metre boyutlarındadır. Harran ovasındaki 250 höyükten biridir. Bu rakam Prof. Dr. Veli Sevin ve Nurettin Yardımcı tarafından ovada yapılan araştırmalarda saptanmıştır.
Höyük, Mezepotamya’dan Samsat- Malatya üzerinden İç Anadolu’ya ve Karkamış üzerinden Akdeniz Bölgesi‘ne giden ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Diğer yandan M.Ö. 3.bin ve 2. bin yıllarında önemli bir kült merkezi olan yerleşimin her iki nedenle büyük ölçüde geliştiği ve bir kültür merkezi haline geldiği yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Harran adının, Asur ülkesiyle Anadolu arasındaki ana ticaret yolu üzerinde bulunması nedeniyle Asur ve Sümer dilinde yolculuk anlamına gelen Harran-u sözcüğünden geldiği bilinmektedir. Eski Babil döneminde yerleşmenin adı uru-ki-kaskal-al Harran olarak geçmektedir. Kent, M.Ö. 2 Bin yılında Yakındoğu da Asur kentinden sonraki en büyük ikinci kenttir. Geç Asur Dönemi’nde kısa bir süre için başkent olmuştur.
Harran ve çevresi M.Ö. 9. yüzyılda ortalarında bir Asur eyaleti olmuştur. Bir sonraki yüzyılın ortasından itibaren Harran bir eyalet merkezidir. M.Ö. 7. yüzyılda büyük bir Arami nüfusunun bölgede yerleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Med ve İskit saldırılarıyla Asur’un M.Ö. 612 yıkılmasından sonra Asur tapraklarından gelen Asurlu göçmenler Harran’da yeni bir başkent kurmuşlardır. Ancak aynı güçler M.Ö. 610 yılında yeni kurulan bu başkente saldırarak kenti yakıp yıkmıştır.
Buluntular: Yerleşmenin kuzey kesiminde, kuzey tarafı hariç iyi korunmuş bir iç kale vardır. Köşelerinde kuleleri olan dikdörtgen planlı bir kaledir. İyi korunmuş olmasına karşın yapım dönemi bilinmemekte, Asur, Hitit ve yeni Babil Dönemleri‘nde kullanıldığı ileri sürülmektedir. Ele geçen M.Ö.
6.yüzyılda tarihlenen çivi yazılı adak kitabeleri Yeni Babil Kralı Nabonidus’a ay tanrısı adına yaptırılan bir tapınağın yerini belirlemeyi sağlamıştır. Ayrıca farklı boyutlarda 52 parça bulunan çivi yazılı pişmiş tuğlaların tapınağın anşasında kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Aslan Tepe
Malatya şehrine bağlı olan Aslan Tepe, Hititlerle anılmaktadır. İlk kamu kuruluşu olarak da bilinir. Aslan Tepe Höyüğü Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda yeralan bir arkeolojik yerleşimdir. Türkiyede’ki en büyük höyüklerden biridir. Höyük, Fırat üzerindeki Karakaya Barajı Gölü’nün batısındadır. Otuz metre yükseklikteki höyük M.Ö. 5000 yıllarından M.S. 11. yüzyıla kadar iskân edilmiştir. Bölge M.S. 5.ve 6. yüzyıllarda bir Roma köyü olarak daha sonra da Bizans Nekropolü olarak kullanılmıştır. Yerleşim alanı 200x120 metre boyutlarındadır.
M.Ö. 2700-2500 yıllarında kent Suriye-Mezopotamya kültüründendir. M.Ö. 2000’den itibaren kent genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun etkisi altına girmiştir. Hitit Kralı l. Şuppiluiuma’nın Mittani başkenti Wachukanni’ye düzenlediği seferde üs olarak kullanılmıştır. Hitit İmparatorluğu’nun çöküşünün arkasında kurulan Geç Hitit krallıklarından biri olan Kammanu başkenti
olmuştur. Asur İmparatorluğu Hükümdarı l. Tiglat Pilser’in saldırısı sonunda bu devlete haraç ödemek zorunda kalan bölge,
- Sargon tarafından ele geçirilip yağmalandığı M.Ö. 712 yılında dek varlığını ve zenginliğini korumayı başarmıştır. Bu tarihten
M.S. 5. yüzyıla kadar ise iskân edilmemiştir
Gri Virika
Şanlıurfanın güneybatısında, Birecik ilçesinin 15 km güneyinde, Fırat’ın doğusunda yer alan bir höyüktür. 15 m. yüksekliğinde 70x60 metre boyutlarındadır.
Kazılar sonucu ortaya çıkarılan sonuç ETÇ ve OTÇ zamanlarına tarihlenir. Birkaç boyalı porselen erken Kalkolitik Çağ (Halaf) devrine ait olduğunu göstermektedir. Orta Kalkolitik Ubeyid Çağı‘na kadar gittiği de söylenilmektedir. Bizans Dönemi‘ne gidildiği ortaya çıkarılan kerpiç yapılardan anlaşılmaktadır. OTÇ iki mezar farklı Güneydogu Anadolu ölü gömme geleneklerini ortaya koymaktadır. 120x95 boyutlarında derinliği 70 cm olan oval olarak bulunan bu mezar, 4 çevresi sıra ile iri taşlarla örülmüştür. Üstü kireç taşı levhalarla kapatılmıştır. Sanduka mezar yapılmaya başlandığında da levha taşlar bulunamadığı için de üstü açık olarak bırakılmıştır. İki çocuk mezarı olan bu mezarlarda mezar armağanları zengindir. Kuş biçiminde çıngırak, pişmiş topraktan yemek kapları, iki oyuncak kağnı tekerleği, üç tunç iğne ve akik boncuk ve muhtemelen banyo
olarak iş gören bir tekne, gömü armağanları arasındadır. Çömlek içinde bulunan bebek mezarı ve buna benzer mezarlar, bölgede gömü geleneğini göstermektedir. Bu da toplumda anne ile bebek arasındaki duygusal bağı göstermektedir.
Anıtsal Mezar Kompleksi
Gri Virika’da genelde anıtsal oda mezarlar dikkat çekmektedir. Tarihlendirme ETÇ lll. Evresi boyunca tarihlendirilir. Hayvan kemikleri ve keçi ve koyun kurban edildikleri ön görülür. Yeraltı su pınarlarına doğru yol alınacağı bir gömü kültürünün oluştuğunu göstermektedir. Oda mezarların hemen yanında taştan yapılan yer altına yapılı koridorlardır. Eski Mezapotamya inancında insanın ‘’apzu’’ yu geçmesi gerekmektedir. Yeraltı dünyasına yapılan yolculuk için hazırlıklardandır. Yapılan bu törenler den de anlaşıldığı gibi bu intihamı verirken de ona yardımcı olunacağı anlamına gelir. Dışarıda yapılan ayin ve ritüeller, kurban kesmeler bu anlamı taşımaktadır. Ölünün işini kolaylaştırmaktır. Buna benzer yeraltı geleneğini taşıyan iki höyüğe daha rastlanılmıştır. Bunlardan Gedikli, Karahöyük ve Kırışkal höyük olarak bilinmektedir. Bu tür höyüklerde zaman zaman törenler düzenlenir, anma yapılır. Suriyede de buna benzer höyüklerden vardır. Tell Ahmar, Tell Kara Kuzak gibi. Ölen kişilerin genelde saygı duyulan ailelerden oldukları da bilinmektedir.
Mimari Olarak
Kademeli olarak yer zemin düzeltildikten sonra 60x35 metre olarak bir alan içerisinde 60x40 kerpiç bloklarla örülmüş kerpiç döşeme elde edilmiştir. Bu döşemenin kuzeybatı ve güney kenarları 2 metre yükseklikte bir teras oluşmuştur. Döşemenin güneybatı, güneydoğu ve güneyi bazalt taşlarıyla örülmüştür. 1.20 kalınlığında ve 1,5m yüksekliğindedir. Güney kısmında yapılmış su kanalı ve kurban çukurları yer almaktadır. Bu inşaatın ETÇ yapıldığını göstermektedir. Aynı zamanda 1.35x2, 5m genişliğinde bir havuz bulunmakta, yanı sıra bazalt taşında yapılı yer altı sularına inen su kanalı tespit edilmiştir. Gri Virika kültü ve inanç yapı sistemi genelde bereket sistematiği üzerine kuruludur.
Tülin Tepe Höyük
Tülintepe Höyüğü, Keban Barajı Gölü suları altında kalmadan önce Elazığ il merkezinin 21 km. doğusunda yer almış olan bir höyüktür. Höyük 250x200metre boyutlarında ve 20 metre
yüksekliğindeydi. Tülintepe Höyük’teki ilk yerleşmenin Halaf yerleşmesi olduğu ve M.Ö. 5000 yıllarına dayadığı anlaşılmaktadır.
Ancak bu tabakada taban suyu içinde kalması nedeniyle geniş çaplı kazı yapılamamamıştır ve çanak çömlek buluntularıyla temsil edilmektedir. Bu dönemin ardından gelen yerleşim ise Halaf- Obeyd Geçiş Evresi olarak tanımlanan dönemdir. İzleyen kültür evreleri Obeyd, Obeyd Sonrası ve Erken Tunç Çağı‘dır.
Nemrut Dağı:
Nemrut Dağı, Adıyaman ilinin Kahta ilçesi yakınlarında Ankar Dağları civarında 2150 metre yüksekliğinde bir dağdır. Toros Dağ Silsilesi‘nde bulunur.
Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman ili sınırları içindedir. 1988 yılında ilan edilmiştir. Yüz ölçümü 13.827 hektardır.
Milli parkın kaynak değeri eski çağlarda “Kommagene“ olarak bilinen, bu alanda bulunan arkeolojik kalıntılardır.
Antiochos Tümülüsü ve buradaki dev heykeller, Eskikale, Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü milli park içinde kalan kültürel değerdedir. Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Heykeller, Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene ülkesinin özgün sanatı harmanlanarak yontulmuştur. Bu anlamda Nemrut Dağı‘na “Batı ve Doğu uygarlıklarının köprüsü’’ denebilir. Kommagene Kralı Antiochos Theos, M.Ö. 62 yılında bu dağın tepesine, pek çok Yunan ve Pers tanrısının heykelinin yanı sıra kendi mezar tapınağını da yaptırmıştır. Mezarda, bir kartalın başı gibi, tanrıların taş oymaları bulunur. Heykellerin diziliş şekli hiyerotesyon olarak bilinr. Nemrut Dağı, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Van Gölü’nün batısında yer alan bir volkandır. Yükseltisi 2935m. olan Nemrut volkanının zirvesinde çapı 6 km’yi bulan ve dik yamaçlar ile çevrili daire şekilli bir kaldera bulunur. Kalderanın batısında bir göl yer alır. Jeolojik kayıtlara göre Nemrut volkanından son lav çıkışları 1441,1597 ve 1692 yıllarında yaşanmıştır. 1441 yılında, halk arasında “Kantaşı Mevkii“ olarak adlandırılan yerde, aktivite sonucu lav akıntıları yaklaşık 10 km2 lik bir alanda etkili olmuştur. Günümüzde Nemrut volkanından sıcak gazlar çıkmaktadır. Jeologlar Türkiye’nin faaliyete geçebilecek en riskli yanardağı olarak, Bitlis sınırlarında yeralan Nemrut Dağı’nı göstermektedirler. Kahta ilçe sınırlardaki Nemrut Dağı’nda karasal iklim özellikleri görülmektedir. İlçe sınırlarındaki Atatürk Baraj Gölü nedeniyle, iklim yapısı önemli bir ölçüde değişiliğe uğrayarak Akdeniz iklimi ile benzerlik göstermeye başlamıştır. Ancak yaz ortasında bile, Nemrut Dağı’nda gün doğumu oldukça soğuk olur. Mezarda 1881 yılında Alman mühendis Karl Sester tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda yapılan kazılarda da Antiochus’un mezarı bulunamamıştır.
Titiriş Höyük
Şanlıurfa il merkezine kuş uçuşu 36 km. kuzeyinde, Bozova ilçesinin 18 km. kuzeydoğusunda yer alan bir höyüktür. Kısmen Bahçeli Köyü’nün altına da uzanan höyük 3,3 hektarlık olup tepe, 33 hektarlık bir alan yayılmakta ve 22 metre yüksekliktedir. Höyük, Atatürk barajı su toplama sahası dışında kalmaktadır.
Titriş Höyük, tepe, teraslara yayılan aşağı şehir ve buların oluşturduğu kent merkezinin ötesinde dış şehir olarak büyük bir yerleşmedir. Yukarı kent akropolis tepenin 200x180 metre boyutlarındaki üst kesiminde yer alır. Tepenin doğusunda ve batısındaki 300x180 ve 400x200 metre boyutlarıdaki teraslarda aşağı şehir yayılmaktadır. Tepenin kuzey kesiminde ise 800x200 metre alana yayılmış bir şehir bulunmaktadır. Bunlara ilaveten höyüğün yaklaşık 400-metre kuzeybatısında bir mezarlık alanı vardır. Tüm bunların dışında yerleşmenin bütünüyle dışında işlik ve mandıra tarzı, birkaç evden oluşan yapılar bulunmaktadır. Bu haliyle tamamı 43 hektar gibi o dönem için inanılması güç bir yayılma alanı oluşmaktadır. Höyüğün yer aldığı ova, tepeler arasında güneye
uzanan bir vadi ile Harran ovasına ve Balık vadisine böylece Kuzey Mezopotamya’ya coğrafi olarak bağlanmaktadır. Bu doğal yolu izleyerek Kuzey Mezopotamya’dan Titriş’e uzanan ticaret yolu, buradan ırmak vadileri üzerinden Samsat Höyük’e ve Orta Anadolu’ya devam etmekteydi.
Mezarlık alanında 1981-82 yıllarında yapılan kazılarda 38 mezar ortaya çıkarılmıştır. Ancak Titriş Höyük kazılarında en sansasyonel buluntu yaklaşık 4000 yıl öncesine tarihlenen bir toplu mezardır. Üç kadın, iki çocuk ve bir bebeğin de aralarında bulunduğu en az 19 kişinin bir evin tabanı altında gömüldükleri ve evin tabanının yeniden sıvandığı anlaşılmaktadır. İskeletleri üzerinde yapılan incelemelerde, 16 yetişkin kafatasında, mızrak ya da baltayla yapılmış kafatası travması buğularına ulaşılmıştır. Arkeolog Ömür Dilek Erdal’ın bulguları, Akad İmparatorluğu’nun çöküşü ardından yaşanan karışıklıklara bağlanma eğilimindedir. Bir diğer ilginç buluntu, mezarlık kazılarda bulunan halka idollerdir. Bu idollerden biri altın, biri gümüş biri mermer dokuzu ise deniz kabuklarından yapılmış idollerdir. Bu örneklerin Doğu Ege tipini (Polichni) yansıttığı ileri sürülmektedir. Batı Anadolu’ dan gelen etkilerle ilgili bir başka buluntu da Titriş Hüyük’te ele geçen, bir çeşit iki kuplu maşrapa olan depaslardır. Titriş Hüyük’te, Tilmen Höyük, Lidar Höyük ve Oylum Hüyük’te olduğu gibi oda mezar geleneği görülmektedir. Titriş Höyük’te hem yerleşim içinde hem de dışında oda mezarlar bulunmuştur. Bu mezarlarda her yaş ve cinsiyetten bireylerin toplu olarak gömüldüğü, bu bağlamda aile mezarı olarak kullanıldığı ileri sürülmektedir. Oda mezarlara gömüt armağanı olarak meyvelikler, Suriye şişeleri, sığ ya da derin çark yapımı kaseler, ikili bileşik kap gibi değişik formlu kaplar bırakılmıştır. Oda mezarlardaki diğer buluntular küresel başlı bronz iğneler, büyük bir hançer, deniz kabuğu, frit boncuklar ve pedestal dipli bazalt bir havan, üzeri çizilerek bezenmiş bir deniz kabuğu parçası, deposlar, ucu kıvrık kronz mızrak ucu, mermerden keman biçimli iki idol ve kapların birinin içindeki çiçek kalıntısıdır. Söz konusu buluntular Erken Tunç Çağı ll. Evre’ye M.Ö. 2600-2400 ve ETÇ lll. Evresi M.Ö. 2300-2100 ETÇ tarihlendirilmektedir.
Buluntuların bir kısmı, depaslar ve mermer keman biçimli idoller ithal olup diğerleri yerel üretim olarak görülmektedir. Tilla
Mezarlık alanında 1981-82 yılarında yapılan kazılarda Geç Hitit Dönemi yapı katlarında, bölgede bugün olduğu gibi iki katlı evlerde yaşandığı ortaya çıkmaktadır. Bu dönemdeki yerlşimin her noktası, yangın geçirmiş Genç Tunç Çağı katların hemen üzerinde yer almaktadır.
Öte yandan Geç Tunç Çağı yapı katının üzerine oturmuş olan Erken Demir Çağı yapı katının boyutları, mimari geleneği, yapı teknikleri ve kullandığı malzemeler çok farklıdır. Ancak, 1989 yılı kazı çalışmalarına başkanlık eden İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nden David French, bu yargıların höyüğün sınırlı bir bölümünden ele edilmiş çanak çömleğe dayandırıldığını, kazılarda Geç Tunç Çağı’na ait hiçbir yapı katı bulunmadığını, söz konusu çanak çömleğin de Demir Çağı çanak çömleği olduğunu ileri sürmektedir. French ayrıca, yerleşimin yangından sonra terk edilmediğini ifade etmektedir. French’e Göre Tille Höyük’te yerleşim, Erken Demir Çağı’nda başlamış, Geç Hitit Dönemi boyunca M.Ö. 900 ve 800. yüzyıllarda ve ll. Sargon’un M.Ö. 708’de Asur’u ele geçirmesine kadar devam etmiştir. Fakat David French, 1990 yılı kazı sonuçlarında bu kararın acele verilmiş bir karar olduğunu belirlemekte, yangın geçirmiş yapı katının M.Ö. 1200’e tarihlenmesini önermektedir.
Tille Höyük
Kazıları ilk kez, muhtemelen ll. Sargon’un ele geçirdiği 62 kentten biri olan Geç Hitit Dönemi‘ne ait bir yerleşimin genel görünümünü sunmaktadır. Öte yandan, 1988 yılındaki kazılara başkanlık eden Geoffry Summers’a göre, Genç Tunç Çağı’na tarihlenen ve M.Ö. 10., belki de 11. yüzyıla ait buluntular, Bronz Çağı çöküşü ardından yaşanan ve çok az tanınan genel çöküş hakkında önemli bilgiler vermektedir. Örneğin, Adıyaman bölgesi ve Elazığ-Malatya bölgesinin kuzey kesiminde, Geç Tunç Çağı’nı, Hitit Demir Çağı’nın Geç Hitit Çağı’nı kesintisiz izlemediğini söylemek mümkündür. Çünkü Tille Höyük’te yangına ugramış Geç Tunç Çağı yapı tabakalarından belirsiz bir süre sonra kurulan Demir Çağı katları pek çok yönden farklılık gösteren yerleşimlerdir. Özellikle doğu ve batı yamaçlarına bu kültür evresinin geniş bir yayılım gösterdiği ifade edilmektedir. Batı yamaçtaki mezarlığın da bu kültür evresine ait olduğu düşünülmektedir.
Hassek Höyük’ün Erken Tunç Çağı’na ait 5. Tabakası, ETÇ lA evresi olarak görülmektedir. Bu evre Geç Kalkolitik Çağ ETÇ l. Evresi geçişi olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan Geç Kalkolotik Çağı’ndan M.Ö. 3100-3000 son Uruk Dönemi’ne uzanan bir yerleşim söz konusudur.
Buluntular:
ETÇ yerleşimi kazılarında az sayıda Karaz çanak çömleği bulunmuştur. Bunun dışında mühür baskılı çanak çömlek buluntuları ilginç görünmektedir. Diğer yandan, M.Ö. 3400 yıllarına tarihlenen, dünyada ilk mozaik kabul edilen buluntu Hassek Höyük’te ETÇ lA evresi itibaren, seçkin sınıfın yerleşme alanı ile diğer insanların yerleşme alanı aşağı şehir, ayrılmaya başlamıştır. Hassek Hüyük bu konuda da tipik bir örnek teşkil etmektedir. Hassek Höyük’ün bir diğer özelliği ise uzamanlaşmış bir üretim alanı olmasıdır. Kuzey Suriye’deki tüm koloni yerleşmeleri için Kelani tarzı, çakmak taşı bıçak üretimi bu yerleşmede yapılmaktaydı. Hassek Höyük, Şanlıurfa ili Siverek ilçesinin yukarı Tillakin Köyü yakınlarında yer alan bir höyüktür. Fırat Nehri’nin yarattığı erozyon nedeniyle tahrip olmadan önce 350x150 metre boyutlarında olan bir yerleşim olduğu
düşünülmektedir. ETÇ lA evresi Mezopotamya merkezli Uruk Kültürü’nün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yayılmasının sürdügü bir dönemdir. Bu dönemde Anadolu içlerinde Uruk koloni/istasyon kasabaları kurulmaktaydı. Bıçak üretimi bu yerleşmede yapılmaktaydı. Hassek Höyük bu koloni kasabaları için bir örnektir. ETÇ lA evresinden itibaren, seçkin sınıfın yerleşme alanı ile diğer insaların yerleşme alanı aşağı şehir ayrılmaya başlamıştır. Hassek Höyük, Kuzey Suriye’deki tüm koloni yerleişimleri için Kelani tarzı çakmak taşı bıçak üretimi bu yerleşimde yapılmaktaydı.
Gritille Höyük
Adıyaman ili Samsat ilçesinin 7 km. kuzeydoğusunda bulunan bir höyüktür. Diğer adı Tille olan höyük, Atatürk Barajı Gölü suları altında kalmadan önce Kovanoluk (Biriman) Mahallesi’nin 3 km. kuzeydoğusundaydı. Baraj gölü altında kalmadan önce Fırat kıyısında bulunuyordu. Höyüğü oluşturan tepenin doğu kısmı nehir erozyonu
tarafından zaten aşındırılmıştı. Yerleşim için oldukça uygun koşullara sahiptir. Batı kesimi tarım yapılabilecek geniş düzlüklere açılır. Nehir kenarında yazın bile soğuk su alınabilecek iki pınarı vardır. Ağaçlıklı ırmak kenarı bol odun sağlar. Nehir üzerideki adalardan yazın bile yeşil ot bulunabilmektedir. Üstellik bölgede oldukça iyi durumda çakmak taşı kaynakları vardır. Bölgede ilk yerleşim Erken Neolitik Çağ’da M.Ö. 7000-6000 gerçekleşmiş, bir süre sonra M.Ö. 3 000 yılına kadar terk edilmiştir. Daha sonra ilk Tunç Çağı yerleşimi yer almıştır. M.Ö. 3000-2000 bu boşluktan sonra Hellenistik Dönem ve Roma Dönemlerinde iskân görmüştür.
M.S. 1000-1250 Orta Çağ’ da da bir kale inşa edilmiştir. Bununla birlikte R. Ellis, M.Ö. 900-600 arasında bir Demir Çağı yerleşiminin de olabileceğini gösteren bulgular olduğunu belirtmiştir.
İmikuşağı Höyüğü
İmikuşağı Höyüğü, Elazığ ili, Baskil ilçesi, İmikuşağı Köyü‘nün kuzeybatısında yer alan bir höyüktür. Fırat’ın doğu kıyısındadır. Tohma çayının Fırat’a döküldüğü bölgenin karşısındadır. Nehir yatağından 38 metre yüksekteki höyük 200x150 metre boyutlarındadır. Ovadan yüksekliği ise 20 metredir.
Orta Tunç Çağı’na tarihlenen 12. yapı katından itibaren yerleşmenin doğu yönünün bir surla çevrili yerleşmenin doğu yönünün bir surla çevrili olduğu saptanmıştır. Söz konusu sur, çeşitli onarımlar, geçirerek 10. yapı katında 2,35 metre genişlikte bir sur olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Bu yapı katı mimarisinde, kazılarda hiç kepiç yıkıntısına rastlanmaması yüzünden, tümüyle taş kullanıldığı düşünülmektedir. Geç Tunç Çağı ll. Evre‘ye tarihlenen Hitit İmparatorluğu 8. yapı katının en ilginç buluntusu, 12,4cm. boyundaki pişmiş topraktan ana tanrıça figürüdür. Hitit tipi çarklar giymiş çıplak tanrıça Anadolu’nun ünik yapı katı, 9. yapı katının sonunu getiren olayla ilgili bir yangın tabakası üstüne kurulmuştur. Bu yapı katı, aynı kültür evresine ait 7. ve 8. yapı katından, gerek mimari, gerekse çanak çömlek buluntuları yönünden farklılık göstermektedir. Mimarideki en belirgin fark çok sıralı, yüksek taş temelli yapılardır. Çanak çömlek ise daha çok Eski Hitit ya da Erken Hitit İmparatorluk Çağı çanak çömleğine benzemektedir.
Değerlendirme İmikuşağı Höyüğü, Fırat Bölgesi‘nin en büyük ve önemli yerleşimi olarak görülmektedir. Genellikle geçit vermeyen Fırat, bu noktada kolay geçiş veren bir seviyede olduğu için yerleşme, daha elverişli konumda bulunmaktadır.
Yüzey bulgularına göre Geç Kalkolitik Çağ’da büyük bir yerleşme olan höyük, Erken Tunç Çağı’nda yoğun iskan görmeye başlamış, M.Ö. 2000 yılında muhtemelen en parlak dönemine erişmiştir. Çok sayıda Hitit çanak çömleğinin yanı sıra pişmiş topraktan bir boğa ritonu insan ya da hayvan başı biçiminde ayaksız kap bulunmuş olması höyüğün önemli bir Hitit yerleşimi olabileceği kanıtı olarak görülmektedir.
Söz konusu buluntu Böğazköy ve Tokat / Maşat Höyük’te bulunanlarla büyük benzerlik göstermektedir. Yerleşmenin M.Ö. 1700-1500 yıllarında tarihlenen Orta Tunç Çağı ll. Evresi‘ne ait 12.
yapı katı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın son yapı katıdır ve ağır bir yangın geçirmiştir.
İmikuşağı’na yakın diğer bir höyük olan Arslan tepe höyüğü tabakası da aynı şekilde ağır yangın bulguları vermektedir. Her iki yerleşmede de Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın bir yangınla sona ermesinin, bir istila ya da kavim hareketine bağlı olabileceği önerilmektedir.
Pirot Höyük ya da İkiz Höyük
Malatya ilinin yaklaşık 42 km. doğusundan yer alan bir höyüktür. Adını, hemen yakınında bulunan Kıyıcak Pirot ya da Pirut köyünden almıştır. En üstten tespit edilen tabakalar şöyledir. l. ve ll.tabakalar Bizans / Ortaçağ lll. tabaka Demir Çağı, lV. ve V. tabakalar M.Ö. 2000 yıla Vl. ve X. tabakalar ErkenTunçÇağı, Xl. ve
Xll. tabakalar Geç Kalkolitik Çağ devam eden kazılarda Xlll. ve XlV. tabakalar Obeyd Kültürü’ne ait bulutular vermektedir. Xlll. tabaka tamamen Obeyd yerleşimi olmakla birlikte XlV. tabaka Halaf Kültüründen Obeyd Kültürüne geçiş olarak görülmektedir. XlV. ve XV tabakalarda Halaf çanak çömleği bulunmuştur. Bununla birlikte Obeyd mallarına oranla daha oranla daha çok olmalarına karşın ithal olmayıp taklit olduğu sonucua varılmıştır. Bu Halaf mallarının höyüğün erken evrelerine ait olduğu anlaşılmaktadır. Höyükte en eski yerleşim XV. tabaka olup burda sadece Halaf malları bulunmuştur. Dolaysıyla höyüğe ilk yerleşenlerin Halaf Kültürü’nden bir topluluk olduğu kabul edilmektedir.
Cafer Höyük
Malatya il merkezinin yaklaşık 40 km. kuzeydoğusunda bulunan höyük bugün için Karakaya Barajı suları altında kalmıştır. Bölgenin günümüzde 9000 yıl önce iskan edildiği düşünülmektedir. Paleolitik Çağ insanlarının, Malatya civarında sık rastlanan mağaralardan çıkıp yabanıl tahıl devşiriciliği ile yerleşik yaşama geçtikleri ardından da tarıma başladıkları Neolitik Dönem anlaşılmaktadır. Ancak hayvan evcilleştirildiğine ilişkin bir bulgu yoktur.
Oylum höyük Kilis ilinin 7 km. güneydoğusunda, Oylum ilçesi yakınlarında yer alan bir höyüktür. Oylum Höyük doğu -batı yaklaşımlarında Fırat Vadisi Amik Ovası, kuzey -güney yaklaşımlarında ise Anadolu Platosu ile Kuzey Suriye ulaşım hatları üzerinde bulunmaktadır. Öte yandan Holosen Devir‘de Kilis Ovasının ılıman, dolayısıyla flora ve fauna yönünden zengin doğasında bölgenin insan yerleşimi açısından elverişliliği yüksektir. Höyük tabana 460x320metre boyutlarındadır. Yükseklik kuzey kesiminde 22 metre, güney kesininde ise 37 metredir, iki tepe arası bir boyunla bağlanmıştır.
Höyüğün batı ve doğu yamaçlarında köy evleri yapılmış olup ayrıca toprak çekilerek tahribata neden olunmuştur. Kalkolitik Çağ- Tunç Çağı katmanında yangın geçirmiş kerpiç duvarlı yapılar bunlumuştur. Bu katmanda belden yukarısı tahrip olmuş Akdeniz ırkından bir erkek cesedi bulunmuştur. Ceset dizleri karnına kıvrılmış olarak Höcker görünümündedir. Ayrıca üç ayrı bebek cesedi debulunmuştur. Geç Uruk Dönemi katmanında ölülerin evlerrin tabanına gömüldüğü görülmektedir. Höyüğün Kalkolitik Çağ yerleşimlerrinde ağırlıklı olarak tahılla beslenildiği, buna ek olark bakla, mercimek, incir, üzüm ve çeşitli sebzelerin tüketildiği saptanmıştır.
Hellenisik Dönem yapı katındaki kazılarda büyük taş bloklarla yapılmış büyük bir yapı ve civarında gümüş, bakır ve tunç sikkeler bulunmuştur. Yapıda bulunan seramikler M.Ö. 1000’e tarihlenmektedir. Kireç taşından yapılma silidirik bir mühür üzerinde kabartma olarak topuklarına kadar uzanan bir elbise giymiş bir erkeğin, tanımlanmayan iki ayaklı bir yaratığa ok atmak üzere olduğu resmedilmiştir. Bu tarz mühür işlemeleri Yeni Asur mühür işlemelerinden bilinmektedir. Kuzey yükseltisinde 2007-2009
yıllarında yapılan çalışmalarda adak eşyaları bulunmuştur. Orta Tunç Çağı ll‘ye tarihlenen yapıdaki adak buluntuları bakır bir balta ile tunç tanrı ve yine tunçtan bir tanrı çifti heykelcileridir. Tüm bu eşyalar yapının temel ve tabanı altına yerleştirilmiştir. Muhtemelen yapının tanrılar tarafından esirgenmesi sağlanmak istenmiştir.
Çayönü Höyük
Neolitik Diyarbakır. Çayönü Höyük ya da Çayönü Tepesi Diyarbakır kuzeybatısında, Ergani ilçesinin 7 km güney batısında yeralan bir höyüktür. 4,5 metre yüksekliğinde 160x350 metre boyutlarında yayvan ve geniş bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Güneyinden Boğazçayı Deresi geçmektedir
Bilinen Neolitik yerleşimlerin pek çoğundan daha geniş bir kazı çalışmasının yapıldığı Çayönü, yerleşik avcı toplayıcılıktan tarım yapan ve hayvan yetiştiren bir topluma geçişi kesintisiz bir silsile olarak vermektdir. Bunun gibi iyi korunmuş mimarisi, bu alandaki gelişme aşamalarını iyi izlemeyi sağlamaktadır. Diğer yandan sağlanan tüm bilgiler yerleşim planları, günlük yaşam ve sosyal yapılanış hakkında da geniş bilgi sağlamaktadır. Bu bağlamda Çayönü, Neolitikleşme sürecinin anlaşılmasından son derece önemli bulgular sağlamıştır.
M.Ö. 7500 yıllarında Çayönü kazıları ve izleyen çalışmalar, her şeyden önce aynı kültürün, zaman içinde gösterdiği gelişmeyi izleyebilmek açısından öndemli bilgiler sağlamıştır. En azından Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’ın tüm evreleri, ki yaklaşık olarak 2500-3000 yıl sürmüştür. Kesintisiz olarak gözlenmektedir Çayönü toplumunun bu gelişme çizgisi üzerinde sosyal yapı olduğu kadar beslenme stratejisi de izlenebilmektedir.
Bütün bunlarla birlikte Çayönü Neolitik Dönemi eksiksiz olarak sergilendiği bir araştırma alanıdır. Çanak çömleksiz Neolitik B evresinde yani taş döşeli yapılar ve hücre planlı yapılar evrelerinde, yerleşim düzeninde katı kurallar uygulandığı görülür. Her yapı alt evresinde konutların mimarisi aynıdır. Ve bir sonraki alt evrede tümüyle değişmiş fakat tüm yapılarda aynı plan ve yerleşim düzeni uygulanmıştır. Özellikle açık alanların işlevleri ve düzenlenişlerinde bir otoritenin etkisi belirgün olarak hissedilir. Konut planının alt evreleride hep aynı olması, her ne kadar sosyal farklılaşmanın olmadığına işaret ediyorsa da, tüm konutların aynı planda yapılmasını dayatan bir otoritenin varlığı da kabul edilmektedir. Hücre planlı yapılar evresinin sonlarına doğru yerleşim planının daha bir örnek hal aldığı belirtilmektedir. Ayrıca ortak mülkiyetten kişisel mülkyete doğru bir değişme olduğu ileri sürülmektedir. Bu gelişmeyi yerleşimde hayvan beslenmesine başlanmasıyla açıklamaktadır. Hayvan yetiştirmeye başlamak, Çayönü’ne yerleşmiş olan, köklerini Paleolitik Dönem‘den alan bu toplumun sosyal yapısında büyük bir dönüşüme yol açmaktadır. Sadece mimari ve yerleşim modeli değil, aynı zamanda ölü kültü ve ölü gömme geleneklerini de değiştirdi. Hayvan yetiştiriciliğinin önemi artıp avcılığın önemi gerilerken standart yerleşim planı da gevşemiştir. Hatta görece temiz tutulan
köy, giderek bir çöplük alanına dönüşmüştir. Özellikle Çanak Çömlekli Neolitik‘te düzensiz yapılaşma çok belirgindir. Bu gelişmeler içinde kült eşyaları giderek azalırken onların yerine günlük kullanıma yönelik eşyalar görünmeye başlar. Paradoksal bir gelişme de kısa sürede yerleşimin nüfusunun azalmasıdır. Esasen bu durum Yakın Doğunun Neolitik yerleşmelerinde görülen bir durumdur. Bu durumun nedenleri halen tartışmalıdır. Hayvancılığa dayanan yeni bir yaşam tarzı ya da beslenme alışkanlığı dolayısıyle karşılaşan salgın hastalıkların neden olduğu ileri sürülmektedir.
Taşkun Kale
Taşkun Kale, Elazığ il merkezinin kuş uçumu 31 km. kuzeybatısında eski adı aşvan olan Muratçık köyü’nün 4 km. güneydogusunda yer alan bir höyüktür. Tepe 150 çapında ve 20 metre yüksekliktedir. Bazı yıllar, Keban Barajı Gölü içersinde bir ada haline
gelmektedir. Höyüğün üstünde bir İlhanlı kalesi bulunmaktadır. Yereşme tarımcı küçük bir yerleşme olarak görülmektedir. Buluntular, kerpiçten 50 cm. kalınlıktaki duvarlarıyla 6,5x4,5 metre boyutlarında dikdörtgen bir yapının ancak iki odası ortaya çıkarılabilmiştir. Bu odalardan duvarları sıvalı olan büyük odada at nalı biçiminde bir ocak ve bir seki bulunmaktadır. Bitişik odanın işlevi anlaşılamamıştır. Yerleşme, tarımcı küçük bir yerleşme olarak görülmektedir. Erken Tunç Çağı çanak çömlek buluntuları azdır. Hakim mal grubu koyu yüzlü açkılı mal olarak tanımlanan Karaz çanak çömleğidir. Ray boyunlu çömlekler en çok rastlanan formlardır. Ayrıca Malatya-Elazığ boya bezekli malından parçalar da ele geçmiştir. Dalga motifli, biribirine paralel hatlar, içi dolu üçgen motiflerden oluşan olarak görülmektedir. Krem ve pembe rengi astar üzerine Kırmızımsıkahverengi boya ile bezemeler yapılmıştır. Yontmataş buluntularıyla ilgili yayımlanan tek örnek, Kalkolitik Çağ’dan itibaren görülen çakmak taşından yapılmış katlı ok uçlarıdır. Taşkun Kale Höyüğü’ne özgü maden buluntusu tunç kalemlerdir. Kare kesitli, sap dili, altıgen kesitli namlusu ile az rastlanan örneklerdendir.
Değirmen Tepe Höyüğü Bakır Cevheri
Malatya Değirmentepe Höyüğü, Malatya ilinin 24 km. kuzeydoğusunda Karakaya Barajı Gölü suları altında kalmış bir höyüktür. Höyükte yapılan kazılarda 11 tabaka belirlenmiştir. Bu tabakalar eskiden yeniye doğru, dönemsel olarak Kalkolitik Çağ Obeyd kültürü dönemi ilk Tunç Çağı Karaz Kültürü, Orta Tunç Çağı, Demir Çağı ve Ortaçağ Roma Dönemi sonu ve Bizans olarak sınıflandırılmıştır. Bu tabakalardan en iyi korunmuş olanı Kalkolitik Çağı olanıdır. Kalkolitik tabakanın Karbon-14 tarihlenmesi M.Ö. 5000 sonu- 6000‘ in başları olarak görülmektedir.
Buluntular:
Kalkolitik Çağ yapı katlarında evlerin taş ve temel olmadan kalın kerpiç duvarlarla dörtgen planlı yapıldığı görülmektedir. Bu tabakalarda çok sayıda çakmak taşı, az sayıda obsidyen malzeme
bulunmuştur. Yine Kalkolitik tabakada 31 bebek ve çocuk gömüsü bulunmuştur. Bunlardan üçünün alın kemiklerinde dağlama izleri vardır. Höyüğün neredeyse bütününe yayılmış olan Demir Çağı yapı katında, tabanı kerpiç döşeli bir zeminde açılan çukurlara küpler içine gömülmüştür. Konutlar, taş temeller üzerinde kerpiç duvarlı, diktörtgen planlı ve bitişik düzen inşa edilmiştir. Ayrıca küçük bir kale kalıntıları bulunmuştur. Çanak çömlek buluntuları Geç Hitit, Urartu ve Son Asur çanak çömlekleri niteliği taşımaktadır.
Höyüğün güneybatı kesiminde Karaz Kültürü‘ne ait çok sayıda çanak çömlek bulunmuştur. Öte yandan bugünkü bilgilerimiz dahilinde Obeyd Kültürü’nün Toroslar’ın kuzeyindeki belli başlı temsilcisi bu yerleşimdir.
Gerek höyükte, gerek çevrede bakır cüruf parçaları bulunmuştur. Bu buluntuların incelenmesinde 1200 dereceye kadar ısıtılmış olduğu anlaşılmaktadır. Özelllikle Obeyd Dönemi‘nde Kalkolitik Değirmentepe’de yoğun bir biçimde bakır üretimi yapıldığı, bakır cürufu buluntularının bolluğundan anlaşılmaktadır.
Yine Obeyd evresinde arpa ve buğday tarımı yapıldığı anlaşılmaktadır. Sığır, kayun, keçi domuz, at ve eşeğin evcil tür olarak yetiştirildiği saptanmıştır. Kazılarda çok sayıda mühür bulunmuş olması yerleşimin yoğun bir ticaret falliyette konu olduğunu göstermektedir. Öte yandan höyükteki yerleşimin sürekliliği de bunu desteklemektedir
Ziyaret Tepe Höyüğü
Ziyaret Tepe Höyüğü, Diyarbakır ilinin Bismil ilçesi güneydoğusunda, Dicle ve Batman Çayı’nın birleşme noktasında
20 km. batısında Dicle’nin güney kıyısında yer alan bir höyüktür. Bölgedeki büyük höyüklerden biri olup, ovadan 22 metre yükseklikte 3 hektarlık bir alandadır. Kuzey tarafındaki höyüğün akropol üç tarafında uzanan aşağı şehir ise 29 hektarlık bir alana yayılmıştır. Diyarbakır Arkeoloji Müzesi tarafından Tepe Höyüğü adıyla tescil edilmiştir. Orta Asur İmparatorluğu’nun Geç Tunç Çağı boyunca yukarı Dicle yönünde genişlemesiyle Ziyaret Tepe‘de iskân, ilk kez aşağı şehrin nerdeyse büyük bir bölümü olan 32 hektarlık bir kısmına yayılarak ulaşmıştır. Küçük de olsa bir kent haline gelmiştir.Bununla birlikte Erken Demir Çağı’nda yerleşim daralmıştır. Bölgede Geç Demir Çağı’nda yerleşim daralmıştır. Aşağı şehir muhtemelen terk edilmiştir.
Bölgede Geç Demir Çağı’na karşılık gelen Geç Asur Dönemi’nde ise yeniden bir hızlı kentleşme görülür. Geç Asur seramikleri M.Ö. 900 yüzılda höyük ve tüm aşağı şehir surlarının içinde yayılmış durumdadır. Bu durum, M.Ö. 7. yüzyıl çöküşünde ya
da hemen sonra son bulmuş görünmektedir. Bazı kazı başkanları, Ziyaret Tepe‘nin Asur imparatorluğu’nun çöküşünde ya da hemen sonra son bulunduğunu söylemektedirler. Bazıları da Asur İmparatorluğu’nun Orta Asur Geç Tunç Çağı ve Geç Asur Geç Demir Çağı dönemlerinde M.Ö. 1300-600, Dicle kıyısında üç büyük sınır kentinden biri olduğunu belirtmektedirler. Bu bağlamda Asur kayıtlarına geçen Dicle bölgesinin merkezi garnizonlardan olan Tuşhan’ın Ziyaret Tepe olduğu düşünülmektedir. Geç Asur Dönemi’nde eyalet başkenti olan Tuşhan, bazı kaynaklarda Tushu yada Tusha olarak geçmektedir. Geç Asur Dönemi tabletlerinden Tuşhan eyaletnin, M.Ö. 9-7. yüzyılda imparatorluğun en önemli kuzey eyaleti olduğu anlaşılmaktadır. Öte yanden Ziyaret tepe kazılarında ele geçen 21 adet çivi yazılı kil tabletin bu durumu gösterdiği ileri sürülmektedir. Mari kayıtlarında kentin adı, hem ülke anlamına gelen “Kur“, hem de kent anlamında “uru“ tanımcılarıyla yazılmıştır. Ziyaret Tepe‘de bulunan ve M.Ö. 620-610 yıllarında tarihlenen kil tabletler, kentin düzeni ve işleyişi ile ilgili konulardandır. Tabletlerden, Tuşhan’ın bir vergi toplama ve tahıl silosu işlevi gördüğü anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Tuşhan’ın esasen Ziyaret Tepe değil Üçtepe Höyüğü olduğu yönünde görüşler de vardır.
Hasankeyf
Hasankef, Batman’a bağlı olan, iki yakasını Dicle’nin ayırdığı tarihi bir ilçedir. İlçenin tarihi, 10000 yıl öncesine kadar gitmektedir. 1981’de doğal koruma alanı ilan edilmiştir. Tarihte Hasankeyf’in ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, tarihi antik döneme kadar dayanmektadır. Hasankef Höyüğü‘nde yapılan çalışmalarda 3500 yılından 12000 yıl öncesine kadar arkeolojik buluntulara rastlanmıştır. Yerleşim, yukarı Mezepotamya’dan Anadolu’ya geçiş yolu üzerinde ve Dicle nehrinin kenarında kurulmuş olması nedeniyle stratejik bir öneme sahipti. M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda sınır yerleşimi olarak Bizanslılarla Sasaniler arasında el değiştirmiştir. Diyarbakır ve çevresini ele geçiren Roma İmparatoru ll. Konstantius, bölgeyi Sasanilerden korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir. M.S. 363 yılında inşa edilen kale uzun süre Roma ve Bizans egemenliğinde kaldı. Hrıstiyanlığın bölgede 4. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamasından sonra yerleşim Süryani Piskoposluğu‘nun merkezi durumuna geldi Kadıköy Konsili tarafından M.S. 451 yılında Hasankeyf’teki Piskoposluğa Kardinal unvanı verilmiştir. Hasankeyf 640 yılında, Halife Ömer Dönemi‘nde islam ordusu tarafından ele geçirildi. Emeviler, Abbasiler, Hamadaniler ve Mervaniler egemenliğinde kalan yerleşim M.S. 1102 yılında Artuklular tarafından ele geçirilmiştir. Artuklu Beyliği’nin M.S. 1102-1232 yılları arasında başkentliğini yapan Hasankeyf, en parlak dönemini bu tarihlerde yaşamıştır Artuklular Dönemi‘nde imar edilerek kale kasabası özelliğinden kurtulup şehir haline geldi. M.S. 1232 yılında Eyyubiler tarafından ele geçirilen yerleşim, M.S. 1260 Moğollarca ele geçirildi ve tahrip edildi. Hasankeyf’in Eyyubi hâkimi Hülagü’ye bağlılığını bildirerek şehirdeki egemenliğini devam ettirebildi. Hasankeyf, M.S. 14. yüzyılda önemli bir şehir olma özelliğini korumakla birlikte eski parlak günlerine kavuşamadı. M.S. 1462 yılında Uzun Hasan tarafından ele geçirilen şehir Akkoyunlu topraklarına katıldı. Akkoyunluların zayıflamasıyla M.S. 1482 yılında Hasankeyf’te Eyyubi emirlerinin yönetimi yeniden başlamıştır. Bir süre sonra Safeviler’in denetinine geçen yerleşim, M.S. 1515 tarihinde Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1524 yılına kadar. Osmanlı yönetimine bağlı Eyyubi yöneticiler tarafından idare edilen Hasankeyf, bu tarihten itibaren Osmanlı idarecileri tarafından yönetilmeye başlanmıştır. 17. yüzyıldan itibaren ana ticaret yollarının
değişmesi ve Osmanlı- İran Savaşları sonucunda ticarette görülen duraklama neticesinde şehir önemini yetirdi. 1867 yılından sonra Mardin Midyat’a bağlı olan yerleşim, 1926 yılında Gerçüş ilçesine bağlanmıştır. 1990 yılında Batman’ın il olmasıyla ilçe bu şehre bağlanmıştır.
Tilmen Höyük
Gaziantep ilinin İslâhiye ilçesinin 10 km. doğusunda yer alan bir höyüktür. Karasu Irmağı kollarıyla çevrili bir arazide 225 metre çapında 21 metre yüksekliktedir. Sakçagözü Ovası‘nın batı kenarında bulumakta olup en büyüklerinden biridir. Büyük bölümü kazılarla ortaya çıkarılan yerleşmede yenileme çalışmaları günümüzde devam etmektedir. Prof. Dr. Refik Duru tarafından kazı sürdürülmektedir.
M.Ö. 2.000 yıl sonu 1.000 başlarına tarihlenen, iri taşlardan harçsız olarak yapılmış iç ve diş surların doğu tarafındaki anıtsal kapının hemen yanında iki bazlat kapı aslanı bulunmuştur. Doğal
olarak kentin asıl giriş kapısının bu doğudaki kapı olduğu düşünülmektedir. Biri kuzeybatıda, diğeri ise güneybatıda daha küçük boyutlu iki kapı daha vardır. Surlar, yer yer dötgen planlı kulelerle desteklenmiştir. Diğer yandan gün ışığına çıkarılan anıtsal yapılardan bir de Amik Ovası’ndaki Alalah Höyüğü 7. yapı katındaki saraya büyük benzerlik göstermektedir. Alalah’ın bir süre, esasen Halep merkezli bir Amori krallığı olan Samhad Krallığının başkentliğini yaptığı bilinmektedir. Mari’de günümüzde tel El-Hariri bulunan bir kil tablette Yamhad Krallığı‘nın 20 krallıktan oluşan bir birlik olduğundan söz etmektedir. Bu bilgilerden hareketle Tilmen Höyük‘te kazılan sarayın ETÇ, M.Ö. 2000‘li yıla tarihlendiği ve Tilmen’in Samhad’ın 20 krallığından bir olduğu düşünülmektedir. Yerleşmenin kuzeydoğusunda 17 basamak ve rampayla çıkılan 8 metre yükseklikte dairesel planlı kuleler ortaya çıkarılmıştır. Yapıların hepisi, civarda bolca bulunan bazalttan yapılmış olup kerpiç sadece duvarların üst kısmında kullanılmıştır. Bu haliyle höyük, neredeyse yarı yarıya taştan oluşmuş görünümündedir. Orta Tunç Çağı’nda kent, iç ve çevresini saran dış kent olaarak iki kısımdan oluşmaktadır. Dış kent ve iç kent iç içe iki sur hattıyla korunmaktadır. Dış surda doğu, batı ve kuzey kesimlerinde üç, iç surda ise doğu kesiminde bir anıtsal kapı mevcuttur. Bu dönemde iki evreli bir saray kaompleksi bulunmuştur. İlk evre saray yapıları, taş döşeli bir alan etrafında dört bağımsız birimden oluşur. Bunların ikisi ikier katlıdır. Bir sonraki evre saray yapıları ise çok büyük taşlardan üç bağımsız birim olarak yapılmıştır.
Coba Höyük
Coba Höyük, Gaziantep il merkezinin yaklaşık 45 km. kuzeybatısında, eski adı Keferdiz olan Sakçagözü Bucağı‘na 3 km. mesafede yer alan bir höyüktür. Orta boy bir höyük olan Coba Höyük, 140x90 metre boyutlarında ve 9 metre yüksekliğinde bir höyüktür. Bazı arkeolojik metinlerde Sakçegözü ya da Sakçagözü olarak da geçen höyük bu adı, İslâhiye Ovası‘nın devamı olan Sakçagözü Ovası’ndan almıştır. Ova Amanos Dağları ve sof Dağı’ından kaynaklanan ve güneyinde Asi Nehri’ne dökülen küçük derelerin yer aldığı verimli bir ovadır.
Buluntular:
Samarra-Erken Halaf Dönemi tabakasında ll. tabaka rastlanılan
13-15 cm. kalınlıktaki birçok kil taban ve dal örgü yapı izleri bu yerleşim katının kulübe tipinde evler ve yapılardan oluştuğunu göstermektedir. Bu tabaka, Halaf çanak çömleğinin görülmesiyle Geç Neolitik Çağ’dan Erken Kalkolitik Çağ’a geçişi temsil etmektedir. Geç Halaf Dönemi katında lll. tabakada ise 5 cm. kalınlıkta kil taban üzerinde duvar masif kerpiç tekniği kullanıldığı düşünülmektedir.
Halaf çanak çömleğinin tüm çeşitlerinin görüldüğü tabakadır. Obeyd Dönemi’ni temsil eden lV. tabakada ise ilk kez Coba Höyük’te görülen ve Coba kasesi olarak tanımlanan kapları vermektedir. Arkeoloji dünyası için en önemli buluntular M.Ö. 1000 birinci çeyreğine tarihlenen bir Geç Hitit Dönemi kraliyet merkezidir. Çok sayıda ortostadla süslenmiş büyük bir saray, geniş yapılar ve kent surları, kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Taş kabartmalar Arami sanatının en seçkin örnekleri olarak görülmektedir. Saray girişindeki iki kapı aslanı özellikle ilginçtir. Ortostatlardaki kabartmalar arasında kuşadamlar ve tanrı motifleri yer almaktadır. Kazılar sırasında ele geçen taşınabilir eserler Berlin as Vorderasiatische Museum, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi’nde sergilenmektdir.
Kavuşan Höyük
Kavuşan Höyük, Diyarbakır ili Bismil ilçesinin 10 km güney doğusunda, Şeyhan deresi ile Dicle’nin birleşitiği bölgenin hemen doğusunda yeralan bir höyüktür. Dicle kıyısında 65-70 kadar güneyindedir. Höyüğü kuzey yarısı Dicle tarafından yenmiş olup, güney yapaçları ise Şeyhan Deresi alüvyonlarıyla örtülmüştür. Yüzeyde yaygın tarım yapılmasıyla tahrip olmuştur. Höyük boyutları 175x75 metre olaup, yükseklik kuzey kesimde 8 metre iken güneyde 2 metre kadardır. Alan olarak 1,5 hektar olduğu belirtilmektedir.
Erken Demir Çağı Doğu Anadolu’sunun iyi tanınan yivli seramiği, Kavuşan Höyük’te Orta Assur ve Mitanni çanak çömleği ile birlikte bulunmaktadır. Güneyden gelen bir etkiyle Mezopotamya çanak çömleğiyle, el yapımı, kaba çanak çömlekle temsil edilen kuzeyli bir kültürü, Kavuşan Höyük’te bir arada görmekteyiz. Yeni Assur yapı katının geç evresine tarihlenen
20 cm. kalınlıkta sıkıştırılmuş çamurdan bir taban, 3,5x3 metre alan halinde bulunmuştur. Yeni Assur tabakasının devamı niteliğindeki tabaka buna benzer bir çamur taban vardır. Hamur yoğurmaya elverişli şekilde çukurlaştırılmış bu taban 30x70 cm. boyutlarında olupyakınında bir dibek taşı ile silo açığa çıkarılmıştır. Bu mekânın bir “faaliyet alanı” olduğu, tahılların işlenerek günlük ekmek üretildiği düşünülmektedir. Devam eden çalışmalarda yakında bir tandır bulunması da bu yaklaşımı desteklemektedir. Bu alanın, günümüzde yöredeki tandır alanları gibi ahşap direkler üzerine serilen hafif bir malzemeyle kapatılmış olması mümkün görülmüştür. Yeni Assur Dönemi gömütleri, takılar yönünden zengindir. Kemik ve taştan çeşitli büyüklükte boncuklar, yüzükler ve bilezikler ele geçmiştir.
Gömütler, kremasyon gömütler, basit toprak gömütler ve çömlek içi gömütler gibi çeşitlerdir. Üç farklı gömü geleneği gösteren gömütlerin dökümü ise 23 kremasyon, 15 basit toprak ve sadece çocuk mezarlarına bırakılmıştır. Gömüt hediyeleri çoğunlukla boncuklar ve bilezikler olmakla birlikte bir çocuğa ait bir kermasyon gömütte tün mızrak ucu bulumaktadır.
En zengin gömüt hediyeleri bir kremasyon mezarda ele geçmiştir. Bu çocuk gömütünde bir altın küpe, bir tunç ve altın karışımı küpe, bir tunç bilezik ve Hitit İmparatorluk Çağı’na M.Ö. 13-
- yüzyıla tarihlenen bir damga mühür ele geçmiştir. Esasen küçük bir yerleşme sayılan Yeni Assur Dönemi Kavuşan Höyük’te orantısız olarak fazla sayıda ağırşak bulunduğu dikkat çekmiştir. Bu durumun, dokumacılığın yerleşmede önemli bir geçim kaynağı olduğunu, dokuma ürünlerinin civar yerleşmelere pazarlandığını düşünmektedir. Yine Yeni Assur tabakasında bulunan bir şarap dinlendirme kuyusu, bölgede başkaca benzeri olmayan bir mimari öğedir. Tek benzeri günümüzde Mardin’in Sürgücü ilçesinde rastlanan pekmez çukurudur. Kuyunun 4,29 metre dibinde, daha dar çapta 28cm. derinlikte bir çukur vardır. Tüm yüzeyler 1,5-2 cm kalınlıkta kireçle sıvanmış durumdadır. Günümüzde Sürgücü ilçesinin Süryani köylerinde aynı yapıda kuyular görülmektedir. Eskiden şarap deposunun toplanması için yapıldığı anlaşılmaktadır. Orta Tunç Çağı mimari tabakalarındaki en önemli görünün mimari yapı, muhtemelen iki katlı, depolama mekânı da bulunan bir yapıdır. Yangın geçirmiş olduğu, yanmış ve parçalanmış çanak çömlekler, yanık ahşap malzeme, yanık kerpiç bloklar, tabanın geneline yayılmış tahıl, mercimek, bezelye, üzüm tohumlarının kömürleşmiş artıklarından da anlaşılmaktadır. Söz konusu yapı muhtemelen geniş topraklara hükmeden bir toprak sahibine ait olmalıdır.
Mezraa Höyük
Türkiye-Suriye sınırının kuzeyinde, Fırat nehrinin doğu yakasıda Karkamış Barajı etki alanında kalan Mezraa Höyük, Şanlıurfa ili Birecik ilçesinin güneyinde yer alır. Mezraa Höyük’ün tepe alanında Ortaçağ mimari tabakaları tarafından tahribata uğramış olan iki yapıya ait olan kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. 3000‘li yılın sonuna ETÇ lll ve lV tarihlenen bu yapıların ani gelişen bir felaketle son bulduğu ve onarılmayarak terk edildiği saptanmıştır. Konumu, mimari planlaması ve inşaat tekniği ile yapılardan ele geçen mühürler ve seramik buluntular, Mezraa Höyük’ün tepe üzerinde yer alan yapılarının bu bölgenin veya merkezin yöneticisine ait bir yapı topluluğu olabileceğini düşündürmektedir. Bu veriler, bu dönemde Mezraa Höyük’te zengin bir yönetici sınıfının varlığı ve bölgede başlayan sosyal değişikliklerin ilk işaretlerinden birini oluşturmaktadır.
Akarçay Tepe Höyüğü
Birecik Nizip Fırat kenarı M.Ö. 10.000 -8000. Buluntular arasında Çizi / Kazı bezemeli kireç taşı.
Biris Mezarlığı Höyüğü (Bozova)
M.Ö. 10.000 -8000.
Buluntular: Çakmak taşı ve çakmak taşından yapılmış çok sayıda dilgi. Kazıcı, kesici, delici aletler.
Söğüt Tarlası Höyüğü Mağarası (Bozova)
M.Ö. 10 000-8000 yıllarına denk gelen Neolitik Dönem çakmak taşları bulguları. Astar bezemeli devetüyü kaba saman katkılı çanak çömlek ve bir boşlukta çok miktarda bulunan çakmak
taşlarından oluşan bir yığın bulunmuştur.
Lidar Höyük ve Diğer Höyükler
Yukarıda ismi geçen höyükler hakkında yazılı kaynak ve bilgi yeterince vardır. Benim bu konuda ortaya koymaya çalıştığım konu ise, bu höyüklerin bu bölgede olmaları ve bu höyüklerin hemen hemen tümünün Lidar Höyük etrafında bulunmalarıdır. Bu da bize Kuzey Mezopotamya’nın aslında bizim oralar olduğunu göstermektedir. Coğrafik ve yöresel yaşanmışlıkların bir kısmının halen bu coğrafyada yaşandığına ve insanlık için ilk insanoğlunun bu coğrafyada ve halen gözle görünür olan bu yaşanmışlığın insanlık için çok önem arz ettiğine inanmaktayım. Çocukluğumda bu höyüklerde yaşanılan tarım, hayvancılık ve imar şekillerinin, hatta günlük yaşamın bile bu yerlerde Neolitik Dönem‘den çok fazla değişik olmadığını görmüşümdür. Çok fazla değil bundan 50 yıl önce bu bölgede yaşayan insanların tarımı İlkel metotlarla nasıl yaptıklarını, hayvancılık ve günlük yaşamlarının da çok farklı olmadığını bilmekteyim.
Neolitik Dönemlerde insanların yiyecekleri için o kadar da zorlanmadıklarını coğrafyada bulunan yabancı hayvanların pek çok oluşu bir noktada yaşamı kolaylaştırmış olabilir. Ancak yine örnek vermek gerekirse Lidar Höyük’te bakırın işlenişi M.Ö. 5500 yıllarında şekil alırken, ben çocukluğumda değil demire şekil vermek insanların takas yaparak yaşamlarını idame ettirdiklerini bilmekteyim. Toprağı olmayan erkeklerin bazı toprağı olanların yanında azeplik yaptığı bilinmektedir. Bahsetmek istediğim, yöredeki 10.000 yıllık yaşamın bundan 50 yıl öncesine kadar çok da farklı olmadığıdır. Ancak höyüklerdeki yaşanmışlıklara bakılacak olunursa çok değişik kült ve medeniyetin beşiği olduğu görülecektir. Bu kültün günümüze çok yönden de sirayet ettiği gerçeği kaçınılmazdır. Tarım, hayvancılık, imar ancak dini değerlerde değişiklik olmuştur. Ancak mezar, oda mezarları hariç, ölü gömme geleneği benzerlik taşımaktadır. Lidar Höyük etrafındaki höyüklerle ortak yanlarını karşılaştırmak için höyükler arasındaki yakınlık ve benzerlikleri ortaya koyma bakımından önem arz etmektedir.
Babamın Çocukluğundaki Değirmen dediği İnbaşı değirmeni.
Yüksek Kültür
İnsanlar, ticaretle uğraşır. Yiyeceklerinden daha fazlasını üretirler.
Ticaret, balıkçılık, hayvancılık, tarım, bakırcılık gibi değişik meslek dalları vardır.
İkamet edenler arasında bir düzen anlaşması vardır. İnsanların dinleri vardır.
Yazı dilleri vardır. Kanunları vardır. Çocuk yetiştirirler.
Teknik olarak gelişme göstermişlerdir.